Bir sosyal medya mesajıyla mahkûm olmak

Zaman o kadar garipleşti ki Cumhurbaşkanımızın tabiriyle at izi ile it izi birine karışınca, toplumun şirazesi duman oldu. Hint'te afet-i devran olan, Çin'de acubeyi şeytana döndü.

Aynı sözfiil bir yerde yükselen değer, ibadet, saygınlık ve itibara yolverirken, bir başka yerde sahibini zindana gönderiyor. İktidar kendi menfaatine göre hasımlarına sıfat bulmuş. Bunların başında ise terörist, ayrılıkçı ve vatan haini... O hasımların kökenleri Marksizm'e ve oradan Neoconlara dayanıyorsa, ilgililer bıyık altından "Boş ver... Söylemek zorundayım" edasıyla bakıyorlar. Aynı sözüfiil sağdan, dinî arkaplanlı veya demokrat kökenli birisi söylemişse; anasından emdiği sütü burnundan getirme düzeneği kuruluyor... Dedik ya, at izi ile it izi birbirine karışmış.

AKP hükümetinin silâhlı terör örgütü olarak nitelediği ve milyonlara varan mensuplarının Batıya iltica ettiği Fetullah Gülen 1971'e kadar müstakil olmadığını ve diğer Risale-i Nur talebeleriyle beraber hareket ettiğini, 12 Mart Muhtırasından sonra Nurcularla (o zaman bütün Nurcular Yeni Asya Gazetesini çıkarıyorlardı) yollarını ayırarak cemaatleştiğini devletin arşivleri söylüyor. Risale-i Nur talebelerinden ayrıldıktan sonra, ilk toparlanmasında; İzmirdeki siyasal İslâmcı kanada yakın iş adamlarının yardımcı olduklarını da raporlardan okuyoruz. Hatta bu yıllarda; Anadolu'daki siyasetli cemaatlerin davet ve organizeleriyle Gülen, "Altın Nesil" konferansları verecekti. 1980'e gelirken, hareketin Necmeddin Erbakan Hocanın MSP'sinden uzaklaştığına şahit olmuştum.

NeoliberalKemalist ihtilâlini müteakiben bu meselede iki isim öne çıkar. Turgut Özal ve 12 Eylülcülerin, arananlar listesine dâhil ettikleri Fetullah Gülen... Turgut Özal'ın şefaatçi olduğu cemaatin, Özal'a yakınlığı da meşhurdur. Gülen'in desteğini kazanmak üzere Özal'ı İzmir'den aday çıkaran Erbakan, 1977'de cemaatin desteğini bulamamıştı. Fakat Özal'ın 12 Eylül sürecinde Neoliberalleri temsilen projedeki yerini almasından sonra; yakınlaşma daha seri, sıcak ve kalıcı olmuştu. İşin kökeninde hemşerilik de olabilirdi. Zira ikisi de Erzurum taraflarından geliyorlardı.

Özal'ın temsil ettiği neoliberal politikalar, Kemalizm ile koyulaşan rejim ve Türk-İslâm sentezi ile sağı toparlamaya çalışan münafıkâne çalışmalarla; Özal ile Fetullah Gülen birlikteliğini, 12 Eylül projesinin ülkede mayalandığını kimse inkâr etmiyor.

Özal'ın ölümüyle, devletle alış-veriş içine girmiş cemaatlerin mensupları üzülmüş ve işlerini de azıcık sarsılmıştı. Refah'ın 1990'ların başındaki yükselişi, Tayyip Bey ile Gökçek'in başkanlıkları, Özal zamanında kurulan ilişkilerin büyüyüp serpilmesini sağlamıştı. Özal'ın siyaseten cemaati himaye rolünü, kısa bir süreliğine de olsa -Adana Milletvekili Kasım Gülek'in iltimasıyla- Bülent Ecevit üstlenecekti. Marksist Kemalistlerin 12 Eylül sürecindeki aşırı baskıları, Refahyol'un çökmesi ve 12 Eylülcülerin habis ruhlarının bizzat idareye kalkıştığı günlerde, Gülen Cemaati de çok sıkıştırılmıştı.

Devletimiz, siyasî partilerimiz ve cemaatin belli idarî kesimi, Gülen hareketinin devlet ile irtibatlı çalıştığını biliyorlardı. Güven Erkaya, Çevik Bir ve diğer Marksist Kemalist generaller sıkıştırınca, Fetullah Gülen'in; isterseniz okulları size devredelim, sözünü medyadan okumuş ve duymuştum. Bu yaklaşım; Gülen hareketinin devletle irtibatını gösteriyordu. Cumhurbaşkanların, dışişleri bakanlarının ve başbakanların AfrikaOrtaasya'daki okullara kefil olup devlet başkanlarına mektup yazmaları da, bu yaklaşımımızı tasdik ediyordu.

Şu nokta önemli. Fetullah Gülen ve hareketi, Risale-i Nur talebelerinden ayrıldığı 12 Mart sonrasında, hiçbir zaman "Nurculuk" kimliğini kullanmamıştır. Bütün İslâm âlimlerinden istifade ettiği gibi Bediüzzaman'dan da istifade ettiğini söylemiştir. Hareketi, 15 Temmuz'dan sonra efkâr-ı ammeye "Nurcu" olarak lanse edenler; mason Kemalistler, Troçkici klâsik ihtilalci Kemalist sol ve yakın geçmişteki başarısızlıklarını Risale-i Nur talebelerine yüklemek isteyen birtakım siyasal İslâmcılardır.