12 Eylül, Türkiye için istiğfar mevsimidir

İstiğfar, daha çok manevi bir kelimedir.

Bu kelimenin geçtiği yerde ister istemez günah hatıra gelecektir. Türkiye için istiğfardan bahsettiğimizde, bütün milleti ve geçmişi ilgilendiren bir günahtan da bahsediyoruz demektir. Evet, millet ekseriyetinin işlediği ve bu günahından dolayı da masumlara da isabet etmiş umumi musibetleri celp etmiş büyük günahtan bahsediyoruz.

Umumi musibetlerin, umumun hatasından doğduğuna inanırız. Tam kırk üç sene önce; insaniyet, İslamiyet ve vatan düşmanlarımızın gerçekleştirdiği 12 Eylül İhtilâline; bazılarımız taraf kalarak, bazılarımız sessiz kalarak, bir kısmımız o zalimlerin hazırladıkları anayasayı kabul ederek ve diğerlerimiz de kırk seneden bu yana devam eden zulme ses çıkarmadan; belki de mazlumların ve masumların haklarına tecavüz ile ortaya çıkarılan "YENİ ŞARTLARDAN" dünyamız için istifade etmeye çalışarak, insanlığın yüzünü kızartan ihtilale taraf olmuş olduk. Onların kırk senelik zulümlerine, siyaset perdesiyle kılıf hazırlayan partilere destek olarak zulme meylettik veya zalimlerden olduk, değil mi

Hürriyetlerimizi ve Türkiye demokrasisini bitiren bir ihtilâle, M. Kemal'in ilkelerini Türkiye'de her şeyin besmelesi haline getiren bir ihtilâle, Çocuklarımızın ders kitaplarına; mukaddesatımızı tezyif, insaniyeti tahkir ve Peygamberimizle istihzayı müfredat haline getiren bir ihtilâle, ülke nüfusunun yüzde doksan ikisi "EVET" demiş ise, elbette ekseriyetin hatasıyla yüzbinlerce insanlarımızı depremlerde ölecek şekilde, onlarca şehir ve yüzlerce kasabamız helak olacaktı... Milletimiz servetinin önemli bir kısmını; sel sularında, yangınlarda, zelzelelerde veya düşman bankalarında kaybettiğinde; " Ey Türkiye!... Ey Müslümanlar... Bunlar bize birer İlâhi ikazdırlar... Gelin Allah'a dönelim ve istiğfar edelim" diyenleri, 12 Eylül sürecinin bekçileri ağır biçimde cezalandırmışlardı. Neticeyi hepimiz biliyoruz; depremler de, seller de, yangınlar da ve düşmanın müdahalesiyle gasplar da halâ devam ediyor. Zira millet olarak, işlediğimiz külli günaha henüz tövbe etmedik...

12 Eylül küçük bir cinayet şeklinde başlamış olsa da, zaman bu cinayeti neredeyse on yıllara ve coğrafyamız üzerinde umumileştirdi. Yıkıcı ve öldürücü tesirlerini bizimle birlikte İslâm Alemi; düşman kurşunuyla, işgalle, iç savaş ve muhaceretlerle yaşadılar. İfadelerin iddia olmadığını hukuk, siyaset, tarih ve tıp ile ilgilenen âlimler bizden daha iyi biliyorlar.

Tüm Türkiye'yi istiğfara davet etmemizin sebebini elbette anladınız. İhtilâlin günahına bulanmamış, haramına bulaşmamış, zulmüne ortak olmamış ve mazlumların ahına hedef olacak işlerde bulunmamış kaç kişi vardır, ülkemizde... En ziyade dindar geçinenlerden başlayarak... 12 Eylülcülerin sundukları rüşvetlerle apartmanlar dikip külliyeler açan dini cemaatlerimizden başlayalım... Faiz haramdır, yaklaşma deyip inananları korkuttuktan sonra beynelmilel banka açan dini cemaatlerimizden... Zinanın çeşitlerini bangır bangır anlatan toplum vaizleri... Komşusu ile üç günden fazla küs kalanın cehennemdeki halini anlatırken; bu sürecin Müslümanların arasına kattığı fitneye omuz silkeleyen nasihatçiler... Teheccüdlerinden başlayarak nafilelerini etrafında sergileyen bazı takvacıların rey verdikleri adamları için fetva arayışlarına kadar... Evvelemirde buradan başlamalı, istiğfar halkası... Zira bu kesimler, ümmetin bilicileriydi... Allah'a-ahiret gününe inanan masumların manevi hukukundan sorumlu insanlardı. Daha doğrusu mazlumların ümidiydiler, ihtilâlden önce... İhtilâlcilerin safı evvellerinin ahirete zillet içindeki gidişlerini izledik. Artık davalılar da, birinci derecedeki davacılar da yok, meydanda... Büyük musibetin sistemlice zamana, millete ve gelen kuşaklara vuruşunu yaşıyoruz