Gazeteciye veda... David Dale

Avustralya basınının en renkli kalemlerinden David Dale, 77 yaşında hayata veda etti. O, The Sydney Morning Herald'daki 'Stay in Touch' köşesiyle tanınıyordu. Benim içinse sofrada kahkahasını paylaştığım dostum, öğle yemeklerinin tadını en iyi bilen yol arkadaşım ve en önemlisi, 'Anatolia' kitabımın gerçek yazı ortağıydı.

Türk mutfağını dünyaya anlatmak kolay mı Sadece kebap, baklava yazsan olmuyor. Bu işin ritüeli var, masanın etrafında dönen dedikodusu var, imeceyle kurulmuş o sofraların kahkahası var. 'Anatolia' tam da bu yüzden bir yemek kitabından fazlası oldu.

Ben Anadolu'nun yemeklerini, hikâyelerini, çocukluğumdan tatları yazdım; David İngilizceye öyle bir ustalıkla çevirdi ki Amerikalı da İngiliz de sadece dolmanın tarifini değil, sofranın kahkaha sesini de duydu. O kitapta sadece çevirmen değildi; gazetecilik disiplinini, mizahını ve gözlem yeteneğini katan, tam anlamıyla ikinci yazardı. 'Anatolia'nın dünyada gördüğü ilginin arkasında onun kalemi, onun sesi vardı.

Haberin Devamı

Birlikte yaşadığımız en unutulmaz anılardan biri Gaziantep'teydi. Yuvalamayı ilk kez tattığında bana dönüp "Kitap böyle olmalı; herkes elini taşın altına koyacak, birisi de hikâyelerle zamanı güzelleştirecek" dedi. Ne kadar doğruydu! Çünkü yuvalama bir yemek değil sadece, bir dayanışma töreni. Gaziantepli kadınlar imece usulüyle saatlerce minik köfteleri yuvarlar, nohut kaynar, yoğurtlu sos hazırlanır. Ama mutlaka biri kenara oturur, diğerlerini hikâyelerle oyalayıp zamanı unutturur. İşte 'Anatolia'nın ruhu tam da bu sahneden çıktı: İmeceyle yazılmış, dedikoduyla yoğrulmuş, hikâyeyle mayalanmış bir kitap.

Yemekten felsefeye...

David'in masadaki mizahı hiç eksilmezdi. Bir gün önüne ahtapot tabağı geldiğinde yemeyi reddetti: "Bu kadar zeki bir canlıyı yemek evrime ihanet olur." Hepimizi kahkahaya boğarken bir yandan da düşündürdü. Yemekten felsefeye, felsefeden gazeteciliğe, oradan sofraya geri dönmek onun tarzıydı.

Kitabın büyük kısmı Sidney'in efsanevi İtalyan restoranlarının öğle sofralarında yazıldı. Bir tabak makarna, bir bardak şarap, masada hararetli bir tartışma... Ve arada David'in hayat dersi: "Akşamdan içersen geceyi kaybedersin; öğlenden içersen hem keyif alırsın hem eve erken dönersin." Yani işin sırrı sadece şarapta değil, hayatın temposunu doğru ayarlamaktaydı. Şarapla ilgili kendine has numaraları vardı. Tadımda garsona blöf yapmayı çok iyi bilirdi. Birden gözlerini kısar, kadehi havaya kaldırır, 'arka burun tonları'ndan bahsederdi; hepimiz kahkahaya boğulurduk. Bazen işi ilerletir, şarabın hangi bağdan geldiğini gayet iyi bilmesine rağmen ciddi bir yüzle bambaşka bir hikâye uydururdu. Garson şaşkın, biz kahkahadan kırılırdık. Bu küçük oyun, onun yemekle mizahı harmanlama biçiminin en tatlı özetiydi.