Misyonerlik Projesi

Türkiye'de misyonerlik projesinin birçok ayağı vardır ancak son yıllardaki en etkili ayağı hiç şüphesiz dinlerarası diyalog fitnesidir. Küresel emperyalizmin her alanda etkinliğini artırmak için çalıştığı sır değil. Ancak özellikle Müslümanların kimliklerini yok etme Siyonist-haçlı ittifakının en temel projesidir. Bu anlayış sahiplerine göre Müslüman kimliği tamamen yok edilmediği müddetçe yeniden dirilişler mutlaka olacaktır. Bu yüzden Müslümanları bütün yönlerden kuşatarak, her alanda bağımlı ve kimliksiz hale getirme projesi, sömürgecilik, sanayileşme, maddenin işlenmesi ve maddi gücün elde edilmesiyle mümkün hale gelmiştir. Müslümanların gücü elinde bulundurduğu bir hengâmda böyle bir projenin uygulamaya konulması elbette mümkün değildi. Ancak maddi gücün elde edilmesiyle, İslâm dünyasına hükmetme, kültürel dönüşümü sağlama ve mümkünse dinlerini değiştirme hamlesi mümkün hale gelmiştir. İşte misyonerlik faaliyetleri de bu sürecin sonunda gerçekleşmiştir. pushfn('ads'); Prof. Dr. Tahsin Görgün, misyonerlik faaliyetlerinin başlangıcı konusunda şunları söylemektedir: "Tarih boyunca muhtelif din mensupları arasında, özellikle Müslümanların etkin olduğu zaman ve yörelerde, muhtelif münazara ve mücadeleler olmuş; bunların bir kısmı yazılı olarak günümüze kadar da ulaşmıştır. Benzer bir şekilde Batılıların dünyayı istila ettikleri 19. yüzyıldan itibaren misyonerler siyasi emperyal güçlerle birlikte etkin bir konuma gelmişler; muhtelif faaliyetlerle Hıristiyanlığı yaymaya çalışmışlardır. Misyonerlerin faaliyetleri 19. yüzyılın ikinci yarısında ve yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde özellikle İslâm dünyasında oldukça artmış olsa da, bu faaliyetler Müslümanları Hıristiyanlaştırma konusunda herhangi ciddi bir başarı elde edememişlerdir. Bunun neticesinde Müslümanların İslâm ile olan irtibatını zayıflatmak, özellikle Hıristiyan misyonerleri tarafından açılan okulların asli amacı olmuş; Müslüman çocuklarının "bilim ve medeniyetle" tanışarak, "Batılıların yaptığı gibi", dinden bağımsız bir hayat düzeni kurmaları gerektiğine ikna edenler, ilginç bir şekilde başta Katolik olmak üzere Protestan ve diğer Hıristiyanlar tarafından kurulmuş olan okullar ve bu okullarda ders veren rahibe ve papazlar olmuştur. Türkiye'de bir dönemin seçkinlerini yetiştiren yabancı okullarının hemen hepsi bu tarzda etkin olan misyoner okullarıdır"(1). pushfn('ads'); Dinlerarası Diyalog'un ortaya çıkışı ve gelişimine bakıldığında misyonerliğe destek için ortaya atıldığı görülecektir. "İki asra yakın zamandan beri papalık, misyonerlik faaliyetleri ile Hıristiyanlığı Ortadoğu'ya yaymaya, cahil Müslümanları Hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadır. Fakat Afrika ülkeleri gibi, dinden haberi olmayan, sadece isimleri Müslüman olan ülkelerde başarı elde etmelerine rağmen, İslâmiyet'in aslına uygun bir şekilde bilindiği ve yaşandığı, Müslüman ülkelerde istedikleri neticeyi alamadılar. Bunun neticesinde, misyonerlik faaliyetlerine destek verilmesi için dinlerarası diyalog ve hoşgörü projesi gündeme geldi"(2). Dinlerarası diyalog konusunda yaptığı çalışma ve derinliğiyle Türkiye'deki en önemli ilim adamlarından Prof. Dr. Mehmet Bayraktar, diyaloğun Vatikan'ın projesi olduğuna dikkat çekmekte ve şöyle demektedir: "Özellikle II. Vatikan Konsili (1962-1965) sonrası başta Vatikan, Amerika'daki ve Avrupa'daki Protestan, Evangelik ve Ortodoks kiliselerinin "Dünya Barışı" amaçlı ve bu arada Amerikan stratejistlerinden S. Huntington'ın "Medeniyetler Çatışması" ve F. Fukuyama'nın "Tarihin Sonu" gibi iddiasına da bir cevap gerekçesiyle, başlattıkları dinlerarası diyalog faaliyetleri İslâm dünyasında da fazlasıyla yankı bulmuştur. İslâm dünyasındaki bazı dinî ve akademik resmi kurumlar, vakıflar, dinî cemaatler ve tarikatlar, sivil toplum örgütleri, kişisel temsilli din adamları, akademisyenler ve siyasiler diyalog faaliyetlerine katılmışlardır"(3). Mehmet Oruç, "Dinlerarası Diyalog Tuzağı ve Dinde Reform" adlı kitabında diyaloğun tarihçesine ait şu bilgileri vermektedir: "Bu çalışmaları yapan