Ehl-i Sünnet ve esasları-ıı

Ehl-i Sünnet'in esaslarını anlatırken "Yaratıcı ve Sıfatları, Nübüvvet, Kaza ve Kader, Ahiret, Said ve Şakî, Sevap ve Sorumluluk, İmamet, Mücerredat ve ameli hükümleri" detaylandırmakta fayda vardır: YARATICI VE SIFATLARI: Allah-u Teâlâ vardır, varlığı vaciptir. Ezelî ve ebedîdir. Değişikliğe uğramaz. Ezelde yaratmadan da Halik'tir. Allah-u Teâlâ, hitap etmeden de kelîmdir. Sıfatları zatının aynı olmadığı gibi zatından gayrı da değildir. Zatıyla kâim ve varlığının zaruri icabıdır. Onun sıfatları ispat ve kabul edilir. Zıtları ise selb ile tenzih edilir. Sıfat ve fiillerinden ona benzeyen veya denk olan yoktur. Allah-u Teâlâ'nın ezelde mevcut olmayana (ma'dûma) hitabı caizdir! Allah dünyada görülmez, Ahiret'te ise onu cennet ehl-i görecektir. Allah'ın ismi müsemmasıyla aynıdır. Yani O'nun adı söylenince zatı kasdedilmiş olur. pushfn('ads'); NÜBÜVVET: Allah-u Teâlâ, ahsen-i takvim ve şerefli şekilde yarattığı, bezm-i elest'te söz aldığı, özgür iradesiyle "otoritemi, emirlerimi yerine getirip elçilerimi tanıyıp itaat edecek mi" diye insanoğlu için imtihan alanı oluşturmuştur. Zıtlıklarla kâim olan imtihan alanında kötülüğe yönlendiren nefis ve şeytana icbarî bir yetki vermemiş, vesvese ve telkinle kötülüğe yönlendirmesine kıyamete kadar müsaade etmiştir. İyiliğe yönlendiriciler olan ruhumuzu ve vicdanımızı yine icbarî etkisi olmamak üzere serbest bırakmıştır. Ruhumuz, bezm-i elest'te verdiğimiz sözü sürekli hatırlayıp, iyiliğe meyletmemiz için kodlanmışken, yine doğuştan var olan vicdanımız da iç sesimiz olarak bize sürekli Allah-u Teâlâ'nın emirleri doğrultusunda telkinler vermektedir. Allah-u Teâlâ, kuluna merhametli olduğundan, acıdığından, iyiliğe ve kötülüğe yönlendiren bu dört faktörle imtihan alanını kâim kılmamış, bezm-i elest'te verdiği sözü hatırlatmak için insanlara sürekli peygamberler göndermiştir. Rabbimiz, bezm-i elestte insana yüklediği emaneti, anlaşmanın kulluk tarafına attığımız imzayı hatırlatmak için peygamberler göndermiş ve sürekli verdiğimiz sözü, yaptığımız büyük anlaşmayı, yüklendiğimiz emaneti peygamberler göndererek hatırlatmıştır. Bu hatırlatmalar Allah-u Teâlâ'nın bize adaletidir, merhametidir. "Kim doğru yolda giderse ancak kendisi için doğru yolda bulunur (sevap kendisinedir). Kim de sapıklık ederse, yalnız kendi aleyhine sapıklık eder (cezasını çeker). Hiçbir günahkâr da başkasının günahını taşımaz. Bir de biz, bir peygamber göndermedikçe azap etmeyiz" (İsra, 15) ayetinde "peygamber göndermedikçe azap edilmeyeceği"nin belirtilmesi tam da Rabbimizin adaletini ve merhametini göstermektedir. Adaletidir, çünkü büyük anlaşmayı bu dünyada hatırlatmaktadır. Merhametidir, çünkü yaptığımız anlaşmayı, verdiğimiz sözü bir defa hatırlatıp bırakmamıştır. Sürekli peygamberler göndererek tekrar tekrar hatırlatmıştır. pushfn('ads'); Kur'an-ı Kerim'de Peygamber Efendimiz (s.a.v)'e hitaben: "Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir ayeti kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak uygulanır ve o zaman bâtılı seçenler hüsrana uğrayacaklardır" (Mü'min, 78) buyrularak birçok peygamber gönderdiği ifade edilmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) de Kur'an-ı Kerim'de adı geçen 25 peygamberin dışında 124 bin peygamber gönderildiğini haber vermiştir. Bahse konu ayet, Peygamberimiz (s.a.v)'in beyanına muvafıktır, desteklemektedir. Hatta Kur'an'daki şu ayetler de gönderilen peygamberlerin sayıca çok olduğunu bildirmektedir: "Her ümmet için bir peygamber vardır. Onların her birine peygamberi geldiği zaman, onu yalanladılar da aralarında adaletle hüküm verildi (azaba uğratıldılar). Onlar, zulmedilmediler (cezalarını çektiler)" (Yunus, 47). "Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur" (Fâtır, 24). "Andolsun