Ehl-i Sünnet ve Esasları-ı

Sünnet ehli, sünnete bağlı ve cemaate uyan topluluk anlamına gelen Ehl-i Sünnet ve'l-cemaat, dinî anlayış, inanış ve yaşayışta dinin tebliğcisi Muhammed Aleyhissalatu Vesselam'ın ayak izini tavizsiz takip etmek, tatbik ettiklerini tatbik etmek, yol arkadaşları sahabe, tabiin ve sonra gelen müçtehit imamların müşterek görüşlerini benimsemektir ve bu anlayış İslâm ümmetinin kahir ekseriyetini ifade eden anlayıştır. Ehl-i Sünnet ve'l-cemaat, Fırka-i Naciye olma iddiasındadır ve bu iddiayı Kur'an-ı Kerim'e ve Peygamber Efendimize (S.A.V.) uymakla, bu iki temel kaynağa kendi indî yorumlarını katmayıp "Kur'an-ı Kerim, Sünnet-i Resul ve İcmâ-i Ümmet"in delillerini ve görüşlerini dikkatlice ve tavizsizce, benlikten ve indî yorumlardan uzak takip etmekle Fırka-i Naciye olduğunu iddia eder ve haklıdır da. pushfn('ads'); "Edille-i Şer'iyye-i asliye" dediğimiz dinin temel delilleri: "Kur'an, Sünnet, İcmâ-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha" İslâm ümmetinin temel dayanaklarıdır ve bu dayanaklara inanan bir topluluk elbette kurtuluşa ermiş fırka olacaktır. Bu delilleri yok sayanlar Ehl-i Bid'at'tir, Ehl-i Dalalet'tir. Dinin temel delillerinin yok sayılması ve bertaraf edilmesi, ucu yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'e kadar uzanacak tahrifat girişiminin önünü açacaktır. Kitaptan kasıt Kur'an-ı Kerim'dir. Sünnet, Kur'an'ı telakki edip, insanlığa tebliğ eden son Peygamber Hz. Muhammed Aleyhissalatu Vesselam'ın kavli, fiilleri ve takrirleridir. İcmâ-i Ümmet, ashab-ı kiramdan günümüze kadar Kur'an ve Sünnet'ten istihsal (istimbat) edilen dini ilimhükümlerin, en yetkili âlimlerin (müçtehit) görüşlerinin bir noktada toplanmış hali. Yani ittifak edilen esaslar, hükümler, kurallar takarrür etmiş, değiştirilmesi düşünülmeyecek kadar kesin bilgilerdir. Bunu değiştirmeye kalkışmak bir bid'at hatta ilhad olduğu kesindir. Kıyas-ı Fukaha da dördüncü temel referanstır. pushfn('ads'); Ehl-i Sünnet'in esasları yani özü akait kitaplarında detaylı şekilde anlatılmaktadır. Son devrin büyük Ehl-i Sünnet âlimlerinden, akait konusuna vukufiyetiyle ön plana çıkmış rahmetli Ali Nar hocamız, tarafımızdan tekrar yayına hazırlanan "İslâm İnancı" (Sağduyu Yayınları) kitabında "Ehl-i Sünnet'in Esasları"nı özetlemektedir. Biz de Ali Nar hocamızın görüşlerini şerh ederek, bazı açıklamalar ekleyerek buraya derç ediyoruz: İlim: Bir şeyi asıl olduğu gibi tanımaktır. Bu mahlukun ilmidir. Allah'ın ilmi ise, her şeyin olduğu gibi haber ve ihatası, her şeyi bilmesi ve o bilgiyle kuşatmasıdır. Varlık: Vacip olan varlık Cenab-ı Hak'tır. Allah-u Teâlâ'nın varlığı kendinden olup başkasına muhtaç değildir. O'nun dışındaki bütün mahlukat ve mükevvenat, duyumlar onun dilemesi ve yaratmasıyla olmuştur. Hepsi hâdisdir yani sonradan var olmuştur ve gerçekten vardır. Sezilmesi ve keşfi müsait olan onunla, olmayan da vahiy ve haberle öğrenilebilir. İman: Allah-u Teâlâ'nın hidayeti, kulun dilemesi ve fiilidir. İman artmaz ve eksilmez. Herkesin imanı aynıdır. Bu görüş Ehl-i Sünnet'in imamlarından İmam-ı Maturidi'ye aittir. Eş'ari'ye göre, iman artar ve eksilir, herkesin imanı bir değildir. İman artmaz ve eksilmez derken amel ve takva ile güçlenip veya ma'siyetle zayıflamasını kastetmiyoruz. İman, dil ile ikrar, kalp ile tasdikten ibarettir. Amel onun kemalindendir. Önceden mümin olmayan sonradan mümin olabilir ve olmuştur. Önce iman eden, küfre dönebilir. Peygamberler de ancak peygamberlik verilince peygamber olurlar. İman ve İslâm kelimeleri, terim olarak farklı anlam taşırlar. İman, inanmak, güvenmek ve kalben tasdik etmek anlamına gelirken; İslâm, tam teslim olmak, kabul etmek ve rıza manalarına gelmektedir. Meseleye bu yönden bakıldığı zaman bu ikisinin farklı anlamlarda kullanılmasında itikadi mezhepler arasında ihtilaf yoktur. Ancak iman ve İslâm kavramlarının ifade ettiği mananın aynı olup olmadığında ihtilaf vardır. İman ve İslâm kavramlarının ifade ettiği manaların aynı olup olmadığı konusunda iki görüş vardır. Bunlardan biri, iman ve İslâm'ın aynı manaya geldiğini iddia eden gruptur ki dayanakları şu ayet-i kerimedir: "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve ahirette de hüsrana uğrayacaktır" (Al-i İmran, 85). pushfn('ads'); İkinci görüş sahipleri ise bu iki kavramın farklı manaları ihtiva ettiğini savunmuşlar ve şu ayet-i kerimeyi dayanak kabul etmişlerdir: "Bedeviler: 'İnandık' dediler, de ki: İnanmadınız ama 'İslâm olduk' deyin; inanç henüz gönüllerinize yerleşmedi; eğer Allah'a ve Peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez; doğrusu Allah, bağışlar, merhamet eder" (Hucurat,