Yakın Doğu'ya ne oldu

"Yakın Doğu" sözü uygarlığı çağrıştırırken, "Orta Doğu" kavramı istikrarsızlığı dayatıyor. Peki, bu nitelemeler kime göre doğru

XIX. yüzyılın sonlarına dek yaşadığımız coğrafya "Levant" sözcüğü ile anılırdı. Daha sonra bu tabir "Yakın Doğu" olarak değişti. Ne olduysa oldu, sonrasında bu terim yerini "Orta Doğu"ya bıraktı. Artık hemen hemen hiç kimse "Yakın Doğu" tabirini kullanmaz oldu. Vikipedi, "Yakın Doğu'yu, Hindistan ile Akdeniz arasındaki güneybatı ülkelerini tanımlamada kullanılan bir tabir" olarak belirtir ve "Orta Doğu'yu da kapsar" diyerek açıklar. Arkeologlar ve eski çağ tarihçileri ise "Yakın Doğu"yu, güneybatı Asya bölgesi (özellikle Akdeniz, Karadeniz, Hazar Denizi, Kızıldeniz ve Basra Körfezi'nin çevrelediği alan) olarak kabul etmektedir.

İlhan Ayverdi, "Misalli Büyük Türkçe Sözlük"te "Yakın Doğu"yu; "Genellikle Akdeniz'in doğu kıyısındaki Suriye, Mısır, Lübnan, Filistin gibi ülkelere ve Ürdün'e toplu olarak verilen isim, Yakın Şark" olarak açıklamaktadır. Aynı sözlüğe göre "Orta Doğu" ise, "Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Lübnan, Suriye, Filistin, İsrail, Irak ve Mısır'dan ibaret bölge, Orta Şark" olarak belirtilmektedir.

"Orta Doğu" tabiri, insanın kafasını karıştıran ve olumsuz nitelik taşıyan bir ifadedir. Bu nedenle, yakın zamana kadar kullanılan "Yakın Doğu" nitelemesi artık kullanılmaz olmuştur.

Coğrafi ayrımın dayatması

Öncelikle, bu bölge kime göre Doğu'dur 1884 yılında yapılan uluslararası toplantı sonucunda Greenwich Gözlemevi "0" boylam olarak kabul edilmiştir. "0" boylamının bir tarafı doğu, diğer tarafı ise batı olarak anılmaya başlanır. Gerçekte ise doğu, bulunduğumuz yere göre güneşin doğduğu; batı ise güneşin battığı yöndür.

Başlangıçta coğrafi bir tabir olarak ortaya çıkan doğu-batı sözcükleri, XIX. yüzyılın sonlarından itibaren ülkelerin konumunu belirleyen bir niteleme hâline getirilmiştir. Coğrafi olarak baktığımızda, İngiltere'nin küçük bir bölümü doğuda, büyük bir bölümü ise batıda kalmaktadır. Fransa'da aynı durumdadır. Buna karşın Belçika, Hollanda, Almanya ile bizim "Batı ülkeleri" adıyla andığımız birçok ülke, bu ayrıma göre doğuda kalmaktadır. Ancak bu gerçek görmezden gelinerek, söz konusu ülkelerin hemen hepsi batı ülkeleri olarak anılmaktadır.

İstanbul'un merkezi konumu

Coğrafi bir başlangıç noktasının zamanla dünyayı doğu ve batı olarak nitelemesi, kültürel hegemonyanın insanlığa kabul ettirdiği bir terimdir. Ülkemizin de içinde bulunduğu bölgenin bir dönem "Yakın Doğu", günümüzde ise "Orta Doğu" olarak nitelenmesi ne kadar doğrudur

Üzerinde düşünmeden, birileri bu şekilde niteliyor diye ülkemizi uzun süredir önce "Yakın Doğu" şimdi ise "Orta Doğu" olarak belirtilen bölgede yer alan bir ülke olarak görmekteyiz.

Greenwich'in "0" boylamı olarak kabul edilmesinden çok önce, Geç Roma dönemi yollarını gösteren "Tabula Peutingeriana (Peutinger Haritası)" adlı, yaklaşık 1200 yılına tarihlenen bir parşömen kopyasında üç şehir ön plana çıkmaktadır. Tahtta oturan birer insan figürüyle belirtilen bu üç şehir Roma, İstanbul ve Antakya'dır. Bu durumda, her ikisinin ortasında yer alan İstanbul dünyanın merkezi, bir anlamda sıfır meridyeni olarak kabul edilirse, ülkeleri doğu-batı olarak nitelemenin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği anlaşılır.

Kültürel hegemonya

Bazı ülke ve kişilerce bilinçli olarak, bizim ise yeterince düşünmeden kullandığımız "Yakın Doğu" veya "Orta Doğu" tabirlerinin ne kadar doğru olduğu tartışmaya açıktır.

İtalyan filozof Antonio Gramsci tarafından popülerleştirilen "Kültürel hegemonya" terimi. Bir kültür grubunun diğerleri üzerindeki hâkimiyetini ifade etmektedir. XVI. yüzyılın başlarından itibaren yeryüzünde kültürel hegemonya kurmaya başlayan Avrupalı ülkeler "Batı", onların hâkimiyeti altına giren ülkeler ise genellikle "Doğu" olarak nitelendirilmiştir.

Bu nitelemeyle birlikte, batılı ülkeler adalet, insan hakları ve uygarlık açısından gelişmiş; diğerleri ise gelişmemiş ülkeler olarak kabul edilmiş ve edilmektedir. Buna karşın, gelişmiş ülkelerin uzun süre boyunca köle ticareti yaptığını ve gelişmemiş olarak niteledikleri ülkelerde istedikleri gibi at oynattıklarını da bilmekteyiz.

Demokrasi söyleminin çelişkisi

Uzun süre "Yakın Doğu" olarak nitelenen coğrafya, günümüzde "Orta Doğu" olarak isimlendirilmektedir. Çünkü bir süredir "Orta Doğu", istikrarsızlığın kaynağı olarak kabul edilmektedir.

Bu bölgede hüküm süren devletlerin çoğu büyük doğal kaynaklara sahiptir; ancak bu ülkelerin uluslararası şirketler ve bazı devletler tarafından kontrol altında tutulmasına yönelik herhangi bir itiraz dile getirilmemektedir. Buna karşın Irak, Libya ve İran gibi ülkeler insan hakları açısından suçlu görülmektedir. Sözde insan haklarına saygılı, adil ve demokrasiye inanmış ülkeler ise çeşitli senaryolar üreterek bu ülkelere müdahale edebilmektedir.

"Demokrasi getireceğiz, insan haklarına saygılı bir yönetim kuracağız" diyerek binlerce insanın can kaybına yol açıyorlar. İçinde bulunduğumuz coğrafyanın büyük bir karmaşa yaşamasına neden oluyor, diğer taraftan da kültürel bir hegemonya oluşturuyorlar.

Uygarlığın beşiği

"Yakın Doğu" terimi, insanlığın ortaya çıktığı, yazının keşfedildiği ve bir dönem dünyanın en uygar bölgesi olarak anılan ülkeleri kapsamaktadır. Bu terim, karmaşayı değil, uygarlığı hatırlatan bir kavram olarak kabul edilmektedir. Ancak yapılacak işler için böyle bir terimin varlığı kabul edilemez. O hâlde, karmaşayı, istikrarsızlığı ve insan haklarına saygının olmadığı bir bölgeyi tanımlayan yeni bir terime ihtiyaç doğdu; bu da "Orta Doğu" oldu.

Çin örneği

Günümüz Çin tarihçileri, Afyon Savaşları'nı "Geri kalırsan dayak yersin" şeklinde acı bir ders niteliği taşıyan bir saldırganlık savaşı olarak görmektedir. Bu dersler, onlarca yıl sonra ortaya çıkan ve başarıya ulaşan, emperyalizme ve feodalizme karşı Çin Devrimi'nin gerekçesini şekillendirmiştir.