Yurdumuzun hemen her karışında, insanlığın geçmişine ait çok sayıda yerleşim ve kültür izi bulunmaktadır. Ülkemizin, insanlık tarihine ait izler bakımından zenginliği inanılması güç boyutlardadır. Bugün varlığını sürdürmekte olan hiçbir ülke, böylesine bir zenginliğe sahip değildir. Gerek imparatorluk döneminde gerekse Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren çok sayıda bilim insanı, tüm olanaksızlıklara rağmen bu zenginliğin farkına vararak onu gün yüzüne çıkarmak ve bilgi edinilmesini sağlamak için çalışmışlar ve hâlen de çalışmaktadır.
Alacahöyük, Çorum'un Alaca ilçesinin 15 kilometre kuzeybatısındaki Alacahöyük Köyü'nde bulunan bir höyüktür. Burada dört ayrı kültür döneminden kalma on beş yerleşim ya da yapı katı bulunmaktadır. İlk olarak 1835 yılında İngiliz jeolog William John Hamilton tarafından keşfedilen bu alanda, 1907 yılında İstanbul Arkeoloji Müzesi'nden Theodor Makridi tarafından ilk kazı çalışmaları başlatılmıştır. Ancak imparatorluğun içinde bulunduğu sıkıntılı günler ve ardından gelen uzun süreli savaşlar, höyük kazısının sürdürülmesini imkânsız kılmıştır.
1935 yılında Mustafa Kemal Atatürk, kazıların yeniden başlatılmasını ister. Dr. Hamit Zübeyr Koşay ve Remzi Oğuz Arık'ın başkanlığında başlayan kazılar günümüzde de devam etmektedir. Kazı Başkanı Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu'nun 2019 yılında vefat etmesiyle duraksayan çalışmalar, 2021 yılından itibaren Prof. Dr. Tayfun Yıldırım başkanlığında sürdürülmektedir.
İlk Evre
Alacahöyük'ün asıl adı "İmat Höyük"tür. Ancak hemen üzerinde yer alan köy nedeniyle "Alacahöyük" adıyla tanınmış ve bu isimle bilimsel literatürde yer almıştır. Alacahöyük kazılarının önemli özelliklerinden biri de Türkiye Cumhuriyeti'ni uluslararası alanda temsil eden ilk bilimsel kazı olmasıdır.
Alacahöyük'e yapılan ilk yerleşme Kalkolitik Çağ'a kadar geriye gider. Bu ilk yerleşimin MÖ 5000 ile 3500 yılları arasında sürdüğü düşünülmektedir. Bu döneme ait buluntular arasında çok sayıda çanak çömlek, içi boyalı kaplar, ayaklı meyvelikler ile taştan yapılmış silah ve araç gereçler yer almaktadır.
İkinci Evre
Daha üst tabakalarda ise MÖ 2500-2100 yılları arasındaki döneme ait kral ve prens mezarları bulunmaktadır. Bu mezarlarda gümüşten yapılmış ölü armağanları ile altın ve gümüşten üretilmiş değerli süs eşyaları ele geçirilmiştir. Ayrıca mezarların içinde çok sayıda yabani hayvanlara ait kafatası ve boynuz da bulunmuştur.
Üçüncü Evre
Alacahöyük'ün üçüncü dönemi, ya da bilimsel tabiriyle üçüncü evresi, kazının üstten ikinci tabakasını oluşturur. MÖ 2000-1200 yıllarını kapsayan bu sekiz yüz yıllık dönem, Hititlerin varlığını göstermektedir. Bu dönemde Alacahöyük yerleşmesinin çevresinin surla çevrildiği ve "Aslanlı Kapı" olarak adlandırılan giriş kapısının inşa edildiği anlaşılmaktadır. Ana giriş kapısının her iki yanında yer alan insan başlı aslan heykellerinin hem bir güç gösterisi olduğu hem de yerleşmeyi kötülüklerden koruduğuna inanılmaktadır. Ayrıca bazı kayaların üzerinde bu döneme ait ilginç motifler görülmektedir. Bu motiflerin bazılarının müzisyenleri betimlediği kabul edilmektedir.
Dördüncü Evre
MÖ 650 yılında başlayan dördüncü evre, Hellenistik, Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini kapsamaktadır. Kazı alanında bu döneme ait çok önemli buluntulara rastlanmamış olup, bu süreçte yerleşmenin önemini yitirdiği anlaşılmaktadır. Ancak bulunan bazı çanak çömlek parçaları ve paralar, yerleşim alanının kullanılmaya devam ettiğini göstermektedir.
Alacahöyük'te bulunan korunması gerekli kültür varlıklarının bir bölümü Alacahöyük Müzesi'nde, bir bölümü ise Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde yer alan ve 1941 yılında ziyarete açılan Alacahöyük seksiyonunda sergilenmektedir. Bölgede yer alan höyükler, "Boğazköy-Alacahöyük Millî Parkı" adıyla 1988 yılında koruma altına alınmıştır.
Kalkolitik dönem
Alacahöyük yerleşmesinin Kalkolitik Çağ'a tarihlenen yapı katlarına, diğer kat buluntularına zarar vermemek amacıyla yalnızca sınırlı ölçüde inilebilmiştir. Bu nedenle, Kalkolitik Çağ'a ait bir yerleşim planı çizmek şimdilik mümkün olmamıştır. Elde edilen yapı buluntuları, Mahmud Akok'un hazırladığı çizimler aracılığıyla bizlere bilgi vermektedir.
Taş temel veya subasman üzerine, "Analı kuzulu" yani tam ve yarım kerpiç tuğlalardan örülmüş sıvalı duvarlar olduğu düşünülmektedir. Tam ve yarım kerpiç tuğlaların kullanımı, köşeli yapı yapma teknolojisinin ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır. Bu yapıların üst örtüleri hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, Anadolu'da hâlen varlığını sürdüren örneklerde olduğu gibi ahşap hatıl ve kamışlardan oluşturulup üzerinin toprakla kaplandığı düşünülmektedir.
Yapıların tabanları kil sıvalı olup, içlerinde ocaklar bulunmaktadır. Kalkolitik döneme ait yapı katlarında iki adet yangın katı tespit edilmiştir. Bu katlara ait buluntular arasında, hamuru iri kum katkılı ve çeşitli renklerde çanak çömlek parçaları yer almaktadır. Bu döneme ait çanak çömleklerin şematik hayvan biçimli kulpları dikkat çekicidir. Bazı parçalar üzerinde ise çizi, oyuk ve kabartma tekniğiyle yapılmış, birbirine paralel çizgiler, dalgalı hatlar ve nokta benzeri bezemeler görülmektedir.
Taş eserler
Alacahöyük'te çakmaktaşının, obsidyene oranla daha fazla kullanıldığı tespit edilmiştir. Çok sayıda üçgen biçimli çakmaktaşı ok ucu bulunmuştur. Kalkolitik Çağ topluklarının günlük işlerinde yassı baltanın yanı sıra delikli baltalar da kullandıkları, ele geçen buluntulardan anlaşılmaktadır. Ayrıca öğütme taşı gibi kaba taş aletlere ait örnekler de kazılar sonucunda ortaya çıkarılmıştır.
Tarihi Barajlar
Alacahöyük çevresinde, erken dönemlerden kalma çok sayıda baraj bulunmaktadır. Alacahöyük'te Tanrıça Hepat'a ithaf edilen barajın MÖ 1240 yılında inşa edildiği düşünülmektedir. Tarım arazilerini sulamak ve içme suyu sağlamak amacıyla kullanıldığı anlaşılan bu baraj, 1590 metre uzunluğunda bir set duvarına sahiptir.

5