Sağlık çalışanlarının hakkını ödeyemeyiz...

Uzunca bir zamandır hekimler özelinde ama aslında tüm sağlık çalışanları hakkında, kışkırtıcı bir hava estiriliyor. Uzman ÇavuşHekim özelindeki tartışma, sosyal medyada tehlikeli bir kırılmaya varacaktı neredeyse. Bu ülkenin yargısı var, haklıyı haksızı yargı ayırt eder. Toplumu çatıştırmak, hangi akla hizmet ediyor Allah aşkına Unutkan milletiz! Pandemi sürecinde ölümü göze alarak, evlerine, ailelerine erişemeden, uyku bile uyuyamadan geçirdikleri o ölüm kalım hattı, çoktan silindi gözlerimizin önünden... Diğer ülkelerde, sokaklarda kalan hastaların, iflas eden hastanelerin görüntüleri haberleşirken, Allaha şükür tüm dünyanın kırıldığı salgının o en şiddetli günlerinde bile, doktorlarımız, hemşirelerimiz, sağlık görevlilerimiz, ambulanslarımız, hastanelerimiz 724 görev başındaydı. Birer arı çalışkanlığıyla, mesleki adanmışlıklarıyla çalıştılar. Görev başında vefat edenler oldu, çok değerli tıp hocalarımızı, çok vefakâr hemşirelerimizi, idealist sağlık görevlilerimizi Hakkın rahmetine uğurladık...Ülkemizde tıp fakülteleri, çok yüksek puanla öğrenci alıyorlar ve kontenjanları kısıtlı okullar... Çok zorlu bir eğitimleri var. Evimizde; mühendislik, işletme, sinema, konservaturvar ve tıp okuyan çocuklarımız oldu. Hiç birisi tıpta okuyan öğrencilerin performansıyla kıyaslanamaz. Tıp öğrencilerinin hayatı, fevkalade ağır bir ders programı altında, adeta seyri süluk edercesine geçiyor. Üniversitede herkes neşeyle gülüp oynarken, onlar daha ilk yıl, ölümle karşılaşıyorlar. 17-18 yaşında ölümle ve ölülerle, cansız insan bedenleriyle karşılaştığını düşünün çocuğunuzun... Biz bu yaşta, yan odada bir ölü yatıyor deseler, o eve girmekten imtina ederiz. Onlar ölümle hayatlarının baharında tanışıyorlar...Dikkatle bakın, en neşeli tıbbiyelinin bile yüzünde bir olgunluk, durgunluk, keder vardır. Çünkü onlar hayatın bir mum alevi kadar kısa ve çok değerli, geri gelmez, ele alınmaz bir cevher olduğunu bilerek eğitiliyorlar... Bir asker için, vatan neyse, bir hekim için de insan hayatı odur...Sonrasında hep okuma, hep sınav, hep nöbetlerle geçen yıllar geliyor. Bazen 2-2.5 gün uyumadıkları oluyor. Haftada üç gün nöbet tutuyor asistanlar. Beyin cerrahisinde bir ameliyata girdiklerinde 23-25 saat içeride kaldıkları oluyor. Ameliyat sırasında tuvaletleri gelmesin diye yemek yemiyorlar, su içmiyorlar. Adeta inisiye oldukları çok ağır bir asistanlık eğitiminden geçiyorlar. Yoğun bakım ünitelerinde saat tiktaklarıyla yarışıyorlar. Ailelerin bakamayacağı incelikte, hassasiyette bir kontrol var orada, ölüm kalım arasındaki o gergin ipi, hemşireler ve hekimler tutuyor... Genç yaşlarından itibaren ölümle içli dışlılar, o yüzden ölüm haberini duyunca bizim gibi saçlarını başlarını yolup yıkılma lüksleri yok. Hasta yakınları en çok buna kızıyorlar. Ben de annemi kaybettim. Bana da genç bir