Türk Yunan ilişkileri açısından, "Akdeniz'deki istikrar" bakımından önce Başkan Erdoğan'ın Atina ziyareti, sonra ise Yunan Başbakanı Miçotakis'in Ankara'ya gelmesi "elbette önem arz ediyor".
Hiç şüphesiz Yunanistan politikacıları için Türkiye üzerine kurgulanan tüm söylemlerin bir "karşılığı" vardır.
Erdoğan'ın "siyaset inşa kabiliyeti" en sert karşıt görüşü olan rakipler için de "manevra imkanı" tanımaktadır.
"Kazan Kazan anlayışı" ile en zor çıkmaz için bile kapı belirleyen Erdoğan, kendinden emin yaklaşımla "çözüm üretebilen formatı" verebiliyor.
Tabii haliyle bu tutum komşu Yunanistan kamuoyunda da "karşılık" bulmaktadır.
Dolayısı ile Micotakis'in Erdoğan ile konuşabilmesi, "ortak paydada buluşabilmesi" başta Yunanistan iç kamuoyu için "anlam taşımaktadır". Ve Miçotakis'in "reytingini etkileyecek türdendir".
Anlaşma metinlerine baktığımızda en fazla dikkatimi çeken ana başlık "Türk azınlık" tanımıdır. Yunan'ların ısrarla kabullenmek istemediği tanımı anlaşma metnine "üstüne basa basa" dahil edilmesi bana kalırsa "önemli husustur".
Yunanistan "ekonomik olarak zor durumdadır". Almanya'ya "neredeyse ipotek edilmiş" vaziyeti Yunan kamuoyunu rahatsız ettiği doğrudur.
Türkiye ile "sorunlu alanlarının" olması Yunanistan'ın daha fazla batıdaki "ortaklarına boyunduruk" olması için alan açıyor.
Tabii Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle umduklarını bulamayan Avrupa faktörü Yunanistan'ı "daha derin düşünmeye mecbur" ettiği de gerçektir.
Artık karşılarında "hasta adam" muamelesi yaptıkları Türkiye yoktur.
Miçotakis için de Erdoğan ile konuşabilmek "prestijdir". Aynı rolü Macron'un da zaman zaman yaptığını biliyoruz.
Hem seçimlerde avantaj hem de Avrupa'daki "dostlarına muhtaç olmadan