Savaş mı, barış mı
NATO zirvesinde konuşan liderlerin metinleri, "savaşın artık retorikten ziyade eyleme dönüştüğü" bir dönemi işaret ediyor. Gerçi NATO içinde tek renkli bir ses olmadığı da açıktır. Ukrayna üzerinden hesap açan ABD'nin NATO'yu konsolide etme çabası başarılı gözükse de, hesabı kapatamama durumu yeni seslerin devreye girmesini sağlamaya başladı. NATO içinde Türkiye faktörünü ayrıca tutmaya devam ediyoruz. Göründüğü üzere Türkiye'nin ittifakın Rusya-Ukrayna arasındaki süreçle ilgili tutumu ortada. Başkan Erdoğan, açıkça iki komşu ile ilişkileri "savaş değil barıştan yana yaklaşımla desteklediğini" yeniden NATO zirvesinde dillendirdi.
Türkiye, NATO'nun askeri anlamda bel kemiği. Bu nedenle Türkiye'nin tutumu önemlidir. Ve İsrail konusunda, Başkan Erdoğan'ın açıktan beyanı ve resti ciddi bir beyandır.
Tabii "savaş retoriğinin retorik olmaktan çıkıp eylemlere dökülen gidişatın önünü kesme gayreti" olarak Türkiye liderinin tutumunu özellikle kayda değer bulmalıyız.
NATO üyesi ülkelerin topyekün yaklaşımına bakmamız gerekiyor. ABD'nin küresel dizayn noktasındaki tutumuna NATO'yu askeri aparat olarak kullanmak istemesi ile kullanabilmesi arasında belki yıllar öncesi ile kıyasla ciddi olarak fark var. Bir tarafta Rusya, Çin, Kore arasında oluşan yeni ittifak boyutu, diğer tarafta tek sesli olmayan NATO grubu.
Başka tarafta ise Şangay İttifakı'na artan rağbet. Ekonomik olarak "savaşmadan kazanma" yolunu önemseyen Çin'in devasa yatırımları.
ABD'nin bir taraftan esas rakip olarak Çin'i hedefe koyduğunu bilmeyen yok. Ama aynı ABD'nin kurucusu ve başı olduğu NATO'da Çin'e uyarı beyanı dikkat çekti; "Rusya'ya destekten vazgeç.