Galatasaray efsanesi

Başıma bir şey gelmeyecekse" ligi çok özlediğimi ifade ederek başlamak istiyorum. Macarlar'a yenilip, Avusturya karşısında hezimete uğradığımız milli maçlar arasına seçim heyecanı da eklenince çok uzun bir ayrılık oldu. Şampiyonluğun güçlü adaylarından biri olan Fenerbahçe'nin başkanı Ali Koç'un "tarihin en aşağılık sezonu" ifadesinden sonra "ligi özledim" derken biraz çekiniyor insan. Lige verilen aralar, milli oyuncusu çok olan büyük kulüpler için sıkıntılıdır. Yine öyle oldu. Doğrusu, Antalya kampının daha güçlü bir oyun şeklinde sahaya yansımasını bekliyordum. Okan Buruk'un, Zaha, Mertens, Ziyech ve İcardi'li on biri belli olduğunda statta ve ekran başındaki Galatasaraylılar'da heyecan zirve yapmıştı. Erken gelen İcardi golüyle "rahat ve farklı galibiyet" havası sarmıştı tüm sarı kırmızılıları. Ancak ne oyun, ne o heyecan verici isimler (en başta Zaha), ne de skor bu beklentiye karşılık verebildi.


59. dakikada Hatay'ın bulduğu -iptal edilen- goldeki ofsayt bence çok netti. VAR, AVAR ve VAR operatörünün bu ofsaytı tespit etmesi neden dakikalarca sürdü anlamadım. Zaha ve Ziyech çıkıp Kaan ile Aktürkoğlu'nun oyuna girmesiyle bir kez daha emin oldum ki; Barış'tan en çok verim alınacak mevki; sağ açık (ben tam böyle düşünürken yerine Tete girdi). Maçın son dakikalarındaki gerilim Buruk'a, bu sezonu buraya kadar getiren sarı kırmızılı afili topçulara hiç yakışmadı. Bir iki hafta sonra dün akşamdan akılda kalacak tek şey Fernando Muslera'nın 500. maçı olması olacak. Şöyle özetleyeyim; insanoğlunun Mars'ta kurduğu koloni 100. yılını kutlarken bile onun adı bir "Galatasaray efsanesi" vurgusuyla hatırlanıyor olacak. Ne mutlu; hem ona, hem de ona sahip olana.