Siyaset mi anti-siyaset mi

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özel arasındaki görüşmenin ardından siyasetteki "yumuşama süreci" gündemde kalmaya devam edecek.

Aksi yöndeki çabalar yani "kutuplaşmaya devam" talepleri sonuç getirmeyecek.

Bunun "bir numaralı sebebi" Türkiyede sivil siyasetin alanını genişletmeye yönelik çabaların taşıdığı itibardır.

Sorunları "siyasetle" çözmeye dönük her adım, sahibine peşin avantaj sağlama gücünü de beraberinde taşır.

Hatta bu adımlara karşı çıkanları, engel olmak isteyenleri "takoz" etiketiyle yüzleşmek zorunda bırakır.

Seçmen sandığa attığı oyun hiçbir şeyi değiştirmediğini görmek, bunu kanıksamak ve umutsuzluğunu sürdürmek istemez.

Çünkü "verdiğim mesaj yerini buluyor, gereği yapılıyor" duygusunu kuşanıp "yok sayılmadığını" hissetmeyi tercih eder.

İnsandan yorulduğunu anlamadığı için koşarken çatlayan atlar gibi" davranması beklenemez.

Yorulduğunu anlar ve dinlenir. Yeniden yola çıkabilmek için gücünü tazeler.

Buzlukta dondurulmuş suyun içilmesi mümkün değildir. Çözülmesi, içilebilecek kıvama yani bünyenin kabul edebileceği hale gelmesi beklenir.

Gündemdeki "yumuşama" sürecinin liderler ve partiler üzerinden sürdürülmesi normal.

Elbette "kim ne demiş, ne yapmış, neyi hedefliyor" soruları cevap bulmalı.

Ama burada asıl aktörün "siyaset" olduğunu görebilmeliyiz.

Böylelikle "yeni süreci mayalayan aklı" yani "seçmenin sandıkta verdiği mesajı" da fark etmiş oluruz.

Ak Parti'yi uzun süredir alternatifsiz kılan nedir

Sonuç getirmeyen, sorun çözemeyen, yönetemeyen siyaset anlayışını devirip "yapılamaz denilen ne varsa hepsini hayata geçirebilme başarısını" ortaya koymasıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmasıyla birlikte yaşanan zihniyet devriminin en önemli sonucu "sorunlarımız siyasetle çözülür"