Hüküm Allah'ın

Yeni Şafak SERDAR TUNCER - Hüküm Allah'ın...Vefatından bir buçuk ay kadar evveldi, Bosna'dayız. Bir program vesilesi ile geleceğini öğrendim, aradım: Sabah beraber bir börek yesek olur mu Eyvallah dedi, saat dokuzda Başçarşı'da olurum. Kırmazdı, söz dinlemeyi öğrenebildikse ondan öğrendik. Küçük bir çocuk bile doğru bir şey dese, 'eyvallah' der, peşinden tebessümle ilave ederdi: Ben söz dinlerim! Söz dinleyenin sözünün dinleneceğini bilirdi. Şimdilerde oğlumun kalbine emanet ettiğim söz yine ondandır ve bu bahse dairdir: Dinle ki dinlenesin! Saat dokuza doğru gittim börekçiye, oturdum bir çay söyledim. Biraz sonra geldi, salına salına, biraz yorgun, biraz benzi sarı, biraz mahzun ama her zamanki gibi vakur ve endamlı. Öyleydi, bazı yurtdışı seyahatlerinde resmî bir merasimin içinde yer aldığı vakit oranın ahalisi sorardı: Beyefendi hangi ülkenin devlet başkanı Gönül ülkesi diyemedik hiç, tebessüm ettik, o kadar. Kalktım ellerinden öptüm, estağfirullah dedi kaçırmaya çalışarak elini mecalsizce. Karabatak zamanlarımda kaçırır, öptürmezdi, eliyle yavaşça vurur avcumun içine, o kadar; ama laf ebesi zamanlarım gelince, öptüm hep, kaçırmadı. İlk tanıştığımız yıllarda telefon açtığım zaman tatlı bir sitemle takılırdı: Oooo karabatak İşin düşünce ararsan adın karabatak olur tabi. Ama son birkaç senedir program çekimleri vesilesiyle hemen her hafta görüşmeye başlayınca karabatak demez oldu ta ki vefatından birkaç gün önceye kadar. Yurtdışından dönmüşüm, hazret hastaneden taburcu olmuş, devlethaneye gidesim var ama seyahatten geldik, bir sürü insanla muhatap olduk, zararımız dokunmasın, hele biraz zaman geçsin diye gitmiyorum. Akşama doğru arabadayım telefon çaldı: Karabatak nerelerdesin Hoşuna giden, akıl dolu bir cümle duyunca 'laf ebesi' der peşinden ilave ederdi: İyi ki avukat olmamışsın, avukatlar işsiz kalırdı! En son 'laf ebesi'ni sanırım ameliyatından önceki gün duydum. Efendim dedim, rivayet o ki veliler Allah'ın verdiklerinden razı oldukları için kendileri için bir şey isteyemezlermiş, siz şimdi kendi sıhhatiniz için dua da edemezsiniz. Elinizi açıp deyin ki: Ya Rabbi ben razıyım ama sevenlerim mahzun olacak bana şifa ver! Güldü, peki dedi, peki laf ebesi... Başçarşı'da iki güzel börekçi var, birini ben severim birini o. Onun börekçisinde oturduk, börekleri söyledik, bir parça aldı ama yiyemedi. Bizim Orhan biraz gecikti, oturduğumuz yeri arayarak yanımızdan geçerken takıldı ona: Orhan nereye gidiyorsun Kalktık bir çay içelim diye başka bir yerde iskemlelere oturduk. Tebessüm etmeye çalışsa da gözler mahzun, dik durmaya çalışsa da yorgun, bir şeyim yok dese de benzi sarı Bir fotoğraf çektim, baktım gözlerinde alışık olmadığımız o hüzün yine var, canım sıkıldı. Biraz keyfi gelsin diye, döveriz efendim dedim kim olduğunu söylemeniz yeterli. Değmez dedi, hem elin acır, kıyamam. Gülüştük. Ben nereden bileydim o hüznün niye olduğunu! Bazı şeyleri biliyor insan ama bilmezden geliyor, bazı şeyleri seziyor ama inanmak istemiyor. Hangi ülkeye gittikse oradaki büyüklerin kabr-i şeriflerini ziyaret ettik,