Susuz bir gelecek mi bizi bekliyor

İklim döngüsü mü küresel ısınma mı, adına ne dersek diyelim, önümüzdeki yıllarda su konusunda bizleri iyi günlerin beklemediği ortada. Türkiye'nin pek çok bölgesi hızla çölleşirken var olan su kaynaklarımızı ise hızla tüketiyoruz. "Tarımsal üretimi arttıracağız" derken pek çok yerde vahşi sulama ve yanlış ürün seçimleri ile hem sularımızı israf ediyor hem de topraklarımızın aşırı tuzlanmasına sebebiyet veriyoruz.

Suyu tutabilelim diye kurduğumuz barajlar da küçüklü büyüklü ölçeklerde bölgesel iklim değişikliklerine sebep oldu. Tüm dünyayı etkisi altına alan iklimdeki anomaliler doğal olarak bizi de etkiliyor. Pek çok bölgeye son 20-30 yıldır düşen yağış miktarı her sene daha da düşmekte. Yaz ayları gelince artan orman yangınları da bu yüzden canımızı daha fazla sıkıyor.

Bir zamanlar "Her taşın altından su fışkırırdı" diye anlattığımız yerlerde bugün sudan eser yok. Nüfusun belli bölgelere yığılması da bir başka problem. Örneğin; Ergene havzasında yer üstü su kaynağı yok denecek kadar az. 30 yıl önce çocukların yüzdüğü, büyüklerin balık tuttuğu Ergene Irmağı'nda bugün tamamen kimyasal zehir akıyor. Bölgede içme ve kullanma suyu ihtiyacının %90'ı yeraltı suları ile karşılanıyor. Yakın bir gelecekte Tekirdağ ve çevresinde Konya Ovası'nda görülen obrukların benzerleri görülürse şaşırmamak lazım.

Yeraltı suları yıllardır aşırı bir şekilde kullanılırken yağan yağmur miktarının da azaldığı unutulmamalı. Üstüne bölgede sürekli artan bir nüfus baskısı var. Buna rağmen bir yandan yarın çok ihtiyaç duyacağımız tarım arazileri hızla imara açılırken diğer yandan da aşırı su tüketen ve kirleten sanayi tesisleri kuruluyor.

Bu durum Türkiye'nin pek çok bölgesi için de geçerli.

Tarım arazileri üzerine yükselen bloklar geleceğimiz açısından büyük sıkıntı. Susuz tarıma adım adım geçmemiz gerektiği de ortada. Devletimizin uzun vadede acilen nüfus popülasyonunun belli bölgelere yığılmasını engelleyecek politikalar belirlemesi gerekiyor.

İstanbul bugün yaşanılması çok zor bir bölge olmasına rağmen hâlâ insanları çekmeye devam ediyor ve yanlış politikalarla nüfus artışı destekleniyor.

Emeklilerin büyük bir kısmının en büyük hayali köye ya da kırsala dönmek ancak unutulan nokta şu; pek çoğumuzun toprakla bağı kalmadı ve sağlıklı beslenme konusunda da hiç iyi değiliz. Artan sağlık sorunları ve kırsal yaşamın meşakkatleri bu arzuların birer hayal olarak kalmasına yol açıyor.

Bunu tersine döndürecek şey, Anadolu'da cazip ve yaşanılır şehirler kurmaktan geçiyor. Türkiye sanayisini Çatalca-Kocaeli-Bursa üçgeninin dışına taşımalı. Duble yollarla belki şehirleri yaklaştırdık ama demiryolu ağları ile iç şehirlerimizin limanlara bağlanmasına daha fazla önem vermeli ve bu güzergahlardaki tarımsal üretime elverişli olmayan alanlara sanayi yatırımlarını kaydırmamız gerekiyor ama biz hep kolayı seçiyoruz.