Hafta sonu bir öğretmenler gününü daha güzel sözlerle geride bıraktık. Bıraktık ama güzel sözlerden öte gidebildik mi; tartışılır.
Yıl boyu hırpaladığımız öğretmenlere övgüde sınır tanımadığımız gibi çeşitli vesilelerle yergide de yine sınır tanımadık. Her zamanki gibi -gerçekleşmeyecek- vaatler havada uçuştu. Hatta sosyal medya uydurmaları üzerinden öğretmene değerler biçildi.
Milletvekili maaşı öğretmen maaşını geçmemeli imiş, gibi!...
Zaman zaman yazılarımda kullandığım bir tabir var, kendi kendimizi kandırmakta ustayız diye. Maalesef eğitimde de kendimizi kandırmakta ustayız. Ortaya çıkan malzemenin kalitesinden çok sayısal verilere odaklanıyoruz.
Öğretmenler gününde 20 bin yeni atama yapıldı. Yapıldı ama yanlış politikaların bir sonucu olarak milyonu aşkın öğretmen adayının atanamadığı ve atanamayacağı gerçeğine ise kulak kapatıyoruz.
Bu korkunç insan gücü israfında cümleten suçlu olduğumuz gerçeğini de göz ardı etmememiz lazım, suç sadece iktidarda değil kamuoyu, öğrenci-veli hepimiz suçluyuz.
1999 yılında Ecevit Hükümeti norm kadro yönetmeliğini çıkardığı gün pek çok alanda yolun sonuna gelindiği ortada idi ama Ak Parti bu konuya bir hal çaresi bulmak yerine tam tersine işin daha da kangrenleşmesine sebep oldu. Sürekli şişirilen kontenjanlar "atanamayan öğretmenler" problemini daha da içinden çıkılmaz hale getirdi.
NOT: iş o kadar içinden çıkılmaz haldeki MEB pek çok reformu şişen kadrolar ve umutla bekleyen adaylar nedeniyle hayata geçiremiyor. Çünkü sadece derslerde yapılması gereken reformlar bile yüzbinlerce öğretmenin norm fazlası olması ve yeni atamaların tamamen sona ermesine yol açacak.
Norm kadro uygulaması 1999'da çıktığında MEB ve pek çok bakanlık gelecek 5-10 yıllık periyotta hangi dallarda ne kadarlık bir ihtiyaç olduğunu duyurmuştu. Ben ve pek çok arkadaşım bu geleceğe dönük projeksiyonları okuduğunda kolay kolay öğretmen olamayacağımızı, sınavlardan derece yapmamız gerektiğini o gün anlamıştık.
Hangi branşlarda ve alanlarda şansın fazla olduğu, hangi alanların çıkmaz sokak olduğu üç aşağı beş yukarı belli idi ama ne hikmetse hiç kimse bunları dikkate almadı. Almadı derken umursamadı benim gibi umursayıp çevresini uyarmaya çalışanlarsa hep kötü görüldü.
Geçmişte bu durumu anlattığımda pek çok öğrencimden itirazlar yükselmiş ve velileri ile birlikte sınav motivasyonlarını düşürmekle itham edilmiştim.
Keşke haksız olan ben olsaydım ama öyle bir şey olmadı. Çöle kar yağması gibi bir beklenti idi bu.
Kendi ailemden birçok gence dahi söz dinletemedim ve inatla bu bölümlere gidip şimdilerde ise hemen hepsi başka işlerde çalışıyor.
Benim gibi 2000 öncesi mezun olup hala atanamayanlar varken hala bugün bile ısrarla tarih ya da başka bir bölüm okuyup açıkta kalan birçok öğrencim ve akrabamın olması beni gerçekten üzüyor.