Geçmişi ile bizim kadar çetrefilli bir ilişki kuran dünyada başka bir toplum var mıdır, bilemiyorum. Geçmiş, bizde her kesim için az ya da çok tabularla dolu ve genel kabullerin dışına çıkmak mahalleden dışlanmak için yeterli bir sebep. Üstüne birde mahalleler matematikteki kesişim kümeleri gibi birçok ortak paydaya sahip olunca ve mahallelerin duyarlılıkları da vakitli vakitsiz değişebildiği için dün övüldüğünüz bir konuda ertesi gün yerilebilirsiniz de.
Toplumların hayata ve düne ait kanaatleri hemen her yerde çoğunlukla gerçeklerden ziyade hikayelere-söylencelere-anlatılara dayanıyor. Bu hikayelerin gerçek olup olmamasının fazla da bir önemi yok, önemli olan bu hikayelerin bize-topluma ne anlattığı ve bizim ne anladığımız.
Hikayeler çoğu kez toplumsal kabulleri destekleyen ve yeniden inşa eden araç konumunda. Bir hikaye toplumun genelinde yaygınlaşıp, genel kabul görürken diğerleri de ötekilerin hikayesine dönüşüyor. Kim daha güçlü bir hikaye anlatabiliyor, toplumsal dinamiklere yön verebiliyor ve besleyebiliyorsa topluma da o yön veriyor.
Siyasi otorite işte tam da burada bir hikayenin itici gücü oluyor çoğu kez. Okul, cami, basın, tv, sinema, tiyatro, edebiyat, sanat vs. bu anlatının sahadaki gücü durumunda. Bugün buna sosyal medya da eklendi. Bilgiyi elinde tutan, üreten ve yayan her türlü algıyı inşa edebilir.
Siyasi otorite meşruiyeti için gerekirse kadim hikayelere bile müdahale edebilir, yeni varyantlar üretebilir hatta yeniden yazabilir. Bunun ne zaman ve nasıl yapıldığının çok da bir önemi yok, önemli olan bunun topluma kabul ettirilebilmesi. Günümüzde bunu muhalefet de yapabilir yeter ki doğru damarı yakalayabilsin. 2002'de Ak Parti böyle bir fırsatı yakaladı ve ülkeye yön verdi.
Geçmişte, Osmanlı kendisini Kayı Boyu'na bağladı, Kayı Boyu'ndan olmak çok mu önemli Bu iddianın ortaya atıldığı II. Murat dönemi düşünüldüğünde fazlası ile önemli çünkü Osmanlı hala Ankara Savaşının etkilerini yaşıyor ve Doğu'da Timur'un oğlu Şahruh hakim. Zedelenen ve incinen gururun onarılma çabası var.
Osman Bey'in Şeyh Edebali tarafından yorumlanan rüyası da öyle. Beylikten imparatorluğa gidiş yolunun edebi bir anlatımı. Cumhuriyet'te kendi hikayelerini tekrar tekrar üretti. İttihatçı-Kemalist kadrolar I. Dünya Savaşına girilmesinde ve yenilgi ile çıkılıp ülkenin işgalinde padişahların hiçbir rolü olmamasına rağmen tüm suçu onların sırtına yıkıverdiler ve bu bir gerçek halini aldı. Hasılı karşıtları da Vahdettin, Atatürk'ü Anadolu'ya kurtuluş için bilerek gönderdi hikayesi vb. üretti.
Cumhuriyetin içini doldurma şekillerimiz de bir başka örnek. Birbirini seven-sevmeyen, çelişen-çelişmeyen ne varsa içine doldurduk. Mustafa Kemal bir tane ama elimizde hem Sol Kemalizm hem Sağ Atatürkçülük ve şimdi de Gazi Mustafa Kemal var. Biz sevdiğimiz şeylerin de birbirini sevmesini nedense canı gönülden istiyoruz.
Bugün Cumhuriyetin en iyi yönetim şekli olduğuna neredeyse toplumun %90'ı inanıyor. Küçük bir azınlık var itiraz eden. Onların da çoğu hilafet ve padişahlığa fazla kıymet verenler. Çoğunluk inandığı için cumhuriyetin tek başına çok da özel bir anlam taşımadığını anlatmak bu yüzden çok zor. Cumhuriyeti demokrasi ve hukuk devleti ile bir tutmak moda. Halbuki aynı Cumhuriyet bir zamanlar ülkeyi parti tüzüğüne göre yönetip, Mussolini İtalya'sına manşetlerden selam çakıyordu.
Saddam Irak'ı, Eset Suriye'si, Sisi Mısır'ı da cumhuriyet biz de… İran bile öyle: İran İslam Cumhuriyeti.

4