Türkiye ve âlem-i İslâm'daki siyaset; Batı'nın telkinlerini icra edip sahnelemekten ibaret olduğu içindir ki, bir türlü İslâm âlemi olarak şahsiyetimizi bulup, ayağa kalkıp sendelemeden yürüyemediğimiz gibi; dengemizi sağlayıp, ittihad-ı İslâm'a ulaşamadığımız bir vakıadır.
"Körle yatan, şaşı kalkar" gerçeği maalesef bizim için de böylece bir hakikattir. Bu gerçeği Bediüzzaman, Sunûhat isimli eserinde şöyle ifade eder:
"Evet, İstanbul siyaseti İspanyol hastalığı gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır. Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim ile telkin eder, biz kendimizden hayal edip, asammâne tahribimizde eser-i telkini icra ederiz. Madem ki menba Avrupa'dadır.
Gelen cereyan ya menfî veya müsbettir.
"Menfîye kapılan harf gibi 'Başkasındaki bir manaya delâlet eder.' yahut 'Kendi kendine bir manaya delâlet etmez' tarif edilir.
"Demek bütün harekâtı, bizzat hariç hesabına geçer. ünkü iradesi hükümsüzdür. Hulûs-u niyeti fayda vermez. Bahusus menfî iki cihet-i zaaf ile hariç cereyanının kuvvetine bir alet-i lâya'kıl olur.
"Diğer müsbet cereyan ise -ki, dâhilden muvafık şeklini giyer-isim gibi 'Kendisinde bulunan bir mânâya delâlet eder'dir. Hareketi kendinedir. Tebaî haricedir."
Bu son cümleden de anlaşılması gereken şudur: Misyonu demokrasi olan, Demokrat Parti veya demokratlardır. Bunlar ise bilâkis harici kendine âlet-i lâya'kıl eder. İşte onun için Batı Halkçıları da kalkan olarak kullanıp Demokratlara karşı her fırsatta ihtilâl yaptırmıştır.
İbret nazarıyla bakılacak olsa, bütün ihtilâllerin Demokratlara karşı yapıldığı görülecektir. Ve kesinlikle bu tesadüf olamaz. Demek ki İmam Şafiî'nin de ifadesiyle yorumlarsak, düşman okları hep Demokratları göstermiştir. Böylece bize dostumuzu düşman, düşmanımızı dost gösterip bizi çok fena aldatmış, çare, imkân ve insanlarımızı heder ettirmişlerdir.
Bu veciz tasniften de açıkça anlaşıldığına göre Bediüzzaman, Türkiye'deki partileri başlıca ikiye ayırmış oluyor: Doktriner partiler: Dışarıya bağımlı, ideolojik, menfî ve âlet-i lâya'kıl olan; Avrupa'nın piyonu veya maşası partiler.
Demokrat Parti: Müsbet, meşruiyetini Avrupa'dan değil, milletten alan; hürriyet ve hukukun üstünlüğüne dayanan ve maşerî vicdanı temsil eden, manası kendinden olan demokratlar.
Durum âyan beyan budur. Asıl problemimiz, o menfî cereyana takılan ideolojik partiler olmuştur. Hatta daha dün denecek kadar yakında, hem de Cumhuriyeti kurduklarını iddia eden CHP Genel Başkanı'nın; can, kan ve din düşmanımız olan ve âlem-i İslâm'ı fitne ve fesatlarıyla perişan eden İngiltere'den yardım istemesi, "Merd-i Kıptî'nin şecaat arz ederken sirkatini beyan etmesi" kabilinden bir durumdur.