Tevatür mesleği

Bu başlığın sebebi; Üstadımın İşarat'ül İ'caz'da "Onların mesleklerinde butlan olmadığına işarettir. Çünkü ferdi olmayan bir meslekte tevatür vardır; tevatür de butlan yoktur" (İ. İ'caz s. 42) demesidir.

Peki tevatür nedir, butlan nedir

Tevatür: Yalanda birleşme ihtimali olmayan bir cemaat tarafından nakledilen haberler ve meşveretle alınan kararlardır. Bunlar kısa ve uzun vadeli olabilir. Yani bir meseledeki meşveretler ve onların daha sonraki asırlara hitap edenleri de, tevatürleri oluşturur. Tevatür mesleği; meşveret ve şura demektir ki, günümüzde ancak haklı şurayı esas tutanlar, butlandan kurtulabilirler. İyi insanların, toplumdaki yanlışlara kayıtsızlığı kötü kimseler tarafından yönetilmeye mahkûmiyeti demektir. Ki Alem-i İslam'ın bu günkü hali pür melalinin sebebi budur. Merhum İzzetbegoviç "Biz savaşı; öldüğümüz zaman değil, düşmanlara benzediğimiz zaman kaybederiz" demiştir. Yani meşveret ve şahsı manevi, şahsi zaaflardan dolayı körü körüne teslimiyeti önler.

Butlan: İlmen ve hukuken gerçekleşmesi mümkün olmayan batıl ve yanlış olan fiil, fikir ve hallerdir. Ki, işte onun için Bediüzzaman butlanın ilacını; yumuşak karnı olmayan meşveret ve tevatür olarak görmüş ve bize de, tevatürü bir meslek olarak tatbik ve tavsiye etmiştir.

Efendimiz'in de (asm) hayatındaki en çok uyguladığı bir gerçek de, yine meşveret olmasına rağmen, Âlem-i İslam'ın en ihmal ettiği, birinci dünya savaşı felaketinin de sebebi ve ondan sonra da yapmayıp felaketleri daha da artıran en önemli felaketin nedenleri de yine Ayet'i Kerimenin de, emri olmasına rağmen meşveret etmemesidir. Cenabı Hak "Ve işlerde onlarla istişare et" (Ali İmran: 159, "Onların aralarında işleri istişare iledir." (Şura 138 )

Hani bu naslara uyanlar nerede Ve işte felaketlerin ve düzelmeyişinin de sebebi buradadır.

Geçen yazımda bunun için "Rüyanın Hacda sükût ettiğini" hatırlatmış bu gerçeklere dikkat çekmeye çalışmıştım. Yani rüyanın Hacda sükût etmesi; hayatı maneviyesinin (içtimai) hayatının bitmesi, onun hayatı şahsiyetinden de, hayır gelmemesi demektir.

Batılılar buna "çoklu akıl" deyip, hayatın bütün safhalarında uygulayıp, onun için hayatı dünyeviye de bize fark atmışlardır. Yoksa çok akıllı olduklarından değildir. Onlar o kadar akıllı ve gerçekçi ise asırlarca Osmanlı dünyayı idare ederken nerde idiler Çünkü o zamanlar Osmanlı bu dünyayı Şeyh'ül İslam'ın meşvereti ile yönetiyordu. Bu meselede bir mütefekkirin şöyle güzel bir sözü vardır: "Akıldan büyük zenginlik, cehaletten büyük fakirlik, meşveretten büyük güç ve kuvvet olmaz."

İngilizlerin; bizim bu gibi tedbirlerimizden çekinir. Çünkü, ancak bu gibi çarelere baş vurarak onların kurduğu oyunları bozabiliriz.

Boşuna denilmemiş "Eğer iki balığın kavga ettiğini görürseniz oradan mutlaka bir İngiliz geçmiştir" diye. İşte o taktikle Şerif Hüseyin'i Araplar adına ayartmak için, (Ben teeddüben konuyu yazamıyorum) Türk subaylarına iftira atarak aleyhimize sevk ettikleri gibi. Onun için ne zaman bu millet meşveret, şura ve meşrutiyet gibi şahsı manevi anlamına gelen kavramlara yaklaştı ise İngiliz sömürgelerini kaybetme korkusu ile telaşlanmış başımıza onarılmaz gaileler açmıştır.