Rüya Hacda sükût etti -2

"İşte Hind, düşman zannederek halbuki pederini öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor. İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahıs, biçare valideleri olduğunu "Ba'de harabi'l-Basra" anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar.

İşte Arap, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor." (Bana bu cümle Şerif Hüseyin'in İngiliz oyununa gelerek Osmanlı'ya karşı çıkmasını hatırlatıyor ve onun bedelini bugün bütün bir âlem-i İslam ödüyor.)

"İşte âlem-i İslam, bayraktar oğlunu gafletle bilmeyerek öldürmesine yardım etti, valide gibi saçlarını çekip âh u fîzâr ediyor." (Eski Said Dönemi Eserleri, s.360)

Bu analizden sonra Bediüzzaman bu ihmalin vahamet veya hasar tespitini şöyle ifade ediyor:

"Milyonlarla ehl-i İslam, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şiddet-i rahl etmek yerine, şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatler ettirildi." (Eski Said Dönemi Eserleri, s.360)

Devamında da "İbret alınız!" dedikten sonra, korkak tavuğun yavrularına şefkatinden camuşa saldırma cesareti gösterdiğini, keçinin mecbur kalınca kurdun karnını deldiği harika şecaatini misal olarak gösterip, bir tavuk ve keçi kadar da mı olamayacaksınız demeye getiriyor.

"Fıtrî meyelân, mukavemetsûzdur. Bir avuç su, kalın bir demir gülle içinde atılsa, kışta soğuğa maruz bırakılsa, meyl-i inbisat demiri parçalar." (a.g.e) demekle fıtratı asliye ve hakiki imanın engel tanımayacağını, soğuğun tazyikine maruz bırakılınca demir gülleyi parçalayan su ile ispat ve ikaz ediyor. Ve netice itibariyle siz de o tavuk kadar da mı şefkat, cesaret, hamiyet ve fıtri heyecan yok Mecbur kalınca kurdun karnını delen keçi hamiyeti de mi yok diye sorgulayıp, aslında bu milletin demir gülledeki su gibi küfrün zulmünü parçalayacağını, Rus köylülerinin buna şahit olduklarını söyler.

"Bununla beraber imanın mahiyetindeki harikulade şehamet, izzet-i İslamiyenin tabiatındaki âlempesend şecaat, uhuvvet-i İslamiyenin intibahıyla her vakit mucizeleri gösterebilir." (a.g.e) diyerek, şu beyitle hitamuhu misk yapıyor:

"Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat

Hiç böyle müebbet mi kalır zulmet-i âlem" diyerek de müjdeler veriyor.

Evet, Bediüzzaman'ın sözlerine kulak vermek gerekir. Zira o, kendi muhayyilesindeki arzusu ile değil, çoğu şeyleri ilham ve gayri ihtiyari terennüm etmektedir. Kararan gecelerin sabahı yakındır ve bizim muhteşem tarihimizde bunun çok misalleri mevcuttur. Mesela:

Yavuz Selim zamanında Macarlar Müslümanlara zulmediyorlarmış. O, Macarlara şöyle bir ferman gönderir: