Mehdiliğin nassî ve tarihî vechesi

Şurası tahakkuk etmiş ki, ümmet; her fesad-ı ümmet zamanında Mehdîmisal birilerini beklemiştir.

Demek bu mesele; manevî tevatür ve icma-ı ümmete mazhar olmuştur. Bu meselede kötü niyetliler, Bektaşî misali, bir zayıf rivayeti öne çıkarıp tüm hadis külliyatını inkâr etme cüret ve cinayetini işliyorlar. Onun için bir iki misalle yetinmeye gayret edeceğim.

Mehdî hakkında doğrudan bir ayet bulunmamakla birlikte, bazı ayetlerde geçen rehberlik anlamındaki "hada" ve Fatiha'daki "İhdinâ's-sırâta'l-müstakîm" deki, "ihdinâ"daki, "hidayet"i de, Mehdî manasında anlayanlar vardır. Fakat Kur'ân-ı Kerîm hakkında asıl söz sahibi; yine Kur'ân'ın kendisi ve Fahr-i Cihan Efendimizdir (asm), bakalım onlar ne diyor

Bediüzzaman, bu meseleye dair otuz üç ayet-i kerîmeyi tefsir edip, ebced ve cifirleriyle Birinci Şua'da izah ve isbat etmiştir.

a. Ebu Saide'l-Hudrî'den (ra) rivayet edildiğine göre "Rasulullah (asm) şöyle buyurmuştur: "Mehdî benim neslimdendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünya zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır." (Ahmed b. Hanbel 11-291, 111-17)

b."Kıyametin kopmasına bir gün bile kalsa Allah (cc) onu Mehdîyi göndermekle uzatacaktır...(Ebu Davud, Mehdî 1. Tirmizî, Fiten 52)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri yine kendine sorulan bir soru ve rivayetlerin tefsiri sadedinde; "Cenab-ı Hak, kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddid veya bir halife-i zîşan veya bir kutb-u âzam veya bir mürşid-i ekmel veyahut bir nevi mehdî hükmünde mübarek zatları göndermiş, fesadı izale edip milleti ıslah etmiş, din-i Ahmedîyi (asm) muhafaza etmiş. Madem âdeti öyle cereyan ediyor. Ahirzamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdî, hem mürşid, hem kutb-u âzam olarak bir zat-ı nuranîyi gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden olacaktır." der. (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub).

Bize lâzım olan da bunlardır. Demek bu meselede mühim olan; Mehdî inancının dayandığı nassların doğru anlaşılmasıdır. Demek Mehdîyi inkâr edenler ve ulemaü's-sû o fesaddan da rahatsız olmayıp, hatta bir kısmı bilakis o siyonist projenin içindedir. Evet, o şeytan ordularında -suret-i haktan görünmek için- şeyh kılığına girip Lawrens gibi dolaşanlar da çoktur.

"Her fesad-ı ümmet..." dedik de, buna tarihten bir kaç da misal verelim. Zaten bu büyük Mehdînin anlaşılmasında karışıklığa sebep olan da, tarihte emsali olan küçük Mehdîmisal mübarek insanların gelmiş olmasıdır.

Şöyle ki: Emevîlerin zulmünü çeken Ehl-i Beyt ve Abbasîler dahi böyle bir bunalım döneminde beklentiye girmişler ve bu isme uygun telâkki ettikleri biri vesilesi ile harika bir şekilde kurtulmuşlardır. Çünkü; 1. Kerbela sendromu, 2. Muhtarissakafi deneyimi ve 3. Olarak Haccac-ı Zalim zulmü onları öyle bir bezdirmiş ve sindirmiş ki, artık onları def'i muhal bir belâ-i umumî kabul etmişler. Çünkü ahirzamanda gelecek İslâm deccalının adı da "Süfyan" dır. İşte tam da o bunalımlar döneminde, Ebu Müslim Horasanî, Mehdîmisal imdatlarına yetişmez mi Bir de Horasan'dan oluşu Mehdî inancını pekiştirince millet ancak böylece Ebu Müslim Horasanî etrafında çüş u huruşa gelerek pervane kesilmişlerdir. İşte size Mehdîvari bir kurtuluş. Yani ancak bu şekilde; Ehl-i Beyt, diğer Arap kabileler ve Abbasîler, Deccalmisal Yezid belâsını Mehdîmisal Ebu Müslim ile def etmişlerdir.