Bediüzzaman ve seferilik

Sözlükte "sefer" kelimesi yolculuk yapmak, "seferî" yolcu, "seferilik" de yolculuk anlamına gelmektedir.

Birde "sefer" savaş anlamına da, gelir. Fıkıhta, terim olarak "başta dört rekatlı namazların kısaltılması, farz oruçların kazaya bırakılması olmak üzere bazı özel hükümleri bulunur". İlgili literatürde tanımı, çeşitleri, amaçları ve hükümleri konusunda geniş bilgiler yer almaktadır. Bunlar arasında seferin ya da seferiliğin müddeti özel önem taşımaktadır. Bu konuda fakihler hadisleri ve sahabe uygulamalarını dikkate alarak, bunları yaşadıkları zamanın şartlarına uyarlamak suretiyle çeşitli ölçüler belirlemişlerdir. Fakihlerin çoğunluğu biri gidilecek mesafe, diğeri bu mesafeyi katetmek için gerekli süre olmak üzere iki farklı kriteri esas almıştır. Süreyi esas alanlara göre sefer, normal bir yürüyüşle üç günlük yolculuk müddetine tekabül etmektedir. Bu da mesafe olarak orta bir yürüyüşle (günde altı saat, her saat takriben beş kilometre) günde otuz kilometre olmak üzere üç günde doksan kilometre olarak belirlenmektedir.1

Seferilikle ilgili olarak en önemli konulardan birisi dört rekatlı namazların kasredilmesi yani kısaltılması meselesidir. Şafii ve Hanbeli mezhebinde, seferilikte öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzlarını iki rekat olarak kılmak caizdir. Hanefi ve Maliki mezhebinde ise "matlûb" yani istenen bir husustur. Hatta Hanefi mezhebinde namazların kısaltılması yani dört rekatlı namazların iki rekat olarak kılınması vâcib, Maliki mezhebinde ise müekket yani kuvvetli sünnettir.2

Diğer taraftan gerek diğer ibadetlerde gerekse namazda "hikmet" ve "illet" ayırımı önemlidir. Fıkıh terimi olarak "illet" hükmün amacını gerçekleştirdiği kabul edilen açık ve istikrarlı vasıf, "hikmet" ise hükümle sağlanmak istenen fayda, maslahat anlamına gelmektedir. Bediüzzaman İctihad Risalesi'nde bunu anlatırken tam da seferde namazların kasrı konusunu örnek olarak vermektedir: "Bir hükmün hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hikmet ve maslahat ise, tercihe sebeptir, icâba, icada medâr değildir. İllet ise, vücuduna medârdır. Meselâ, seferde namaz kasredilir, iki rekât kılınır. Şu ruhsat-ı şer'iyenin illeti seferdir, hikmeti ise meşakkattir. Sefer bulunsa, meşakkat hiç olmasa da namaz kasredilir. Çünkü, illet var. Fakat sefer bulunmasa, yüz meşakkat bulunsa, namazın kasredilmesine illet olamaz."3

Görüldüğü gibi Bediüzzaman burada namazları kısaltmanın illetinin "sefer" yani yolculuk, hikmetinin ise "meşakkat" olduğunu söylüyor. İbadetlerde hikmet değil, illet asıl olduğu için sefer bulunmasa, yüz meşakkat olsa bile namazların kısaltılamayacağını ama sefer bulunsa fakat hiç meşakkat olmasa bile namazın kısaltılabileceğini ifade ediyor.

Burada dikkat çeken bir başka önemli husus da Bediüzzaman'ın seferde namazı kısaltmanın "ruhsat-ı şer'iyye" olduğunu belirtmesidir. Bilindiği gibi terim olarak "azimet" kelimesinin zıttı olan "ruhsat" bazı zorluk ve zorunluluklara bağlı olarak hafifletilmiş hüküm" demektir. Söz gelimi, oruç tutmak normal şartlarda bütün mükelleflere farz olan aslî bir hüküm olması bakımından azimettir. Ancak hasta ve yolculara, karşılaştıkları güçlük sebebiyle oruç tutmama kolaylığının tanınmış olması "ruhsat"tır. Dolayısıyla Bediüzzaman'a göre seferilikte namazları kısaltarak kılmak ruhsattır yani azimet değildir. Diğer bir ifadeyle Bediüzzaman'a göre seferi olan bir kimsenin dört rekatlık namazları -kısaltmadan- dört rekat olarak kılması azimet, kısaltarak iki rekat olarak kılması ruhsattır, diye anlaşılıyor.