İngiltere eski başbakanlarından Tony Blair yeniden ortaya çıktı. Bilindiği gibi Tony Blair, 1997'den 2007'ye kadar İngiltere'de başbakanlık yapmıştı ve onun görevde olduğu zamanda ABD ve İngiltere Irak'ı işgal etmişlerdi. Blair, ABD Başkanı Bush'un işgal politikasına destek olmakla kalmamış, yalan olduğu kanıtlanmış gerekçeler uydurmuştu. On yıl uzun bir zaman. İngiliz halkının Blair'in yalanlarına karşı elle tutulur bir tepki verdiğini söylemek mümkün değil. Koskoca Irak'ın işgalinin Blair gibi siyasetçilerin ürettiği yalanlara dayandırılmasına İngiliz aydınları, edebiyatçıları, filozofları doğru düzgün bir şey söylemedi. Menfur bir kişisel tarih ile İngiliz siyasetinde etkili olabilen bu şahıs Irak'ta olduğu gibi Filistinlilerin karşısına da çıkıyor. Bu türden siyasetçilerin kişisel kariyerini emperyalizm ve kolonyalizm bağlamında ele alamız gerekir.
Tony Blair'in İngiliz siyasetinde emperyalizm ve kolonyalizm bağlamındaki rolünü, benzer siyasetçiler de oynadı. David Cameron da Blair'den sonra hem başbakanlık hem de dışişleri bakanlığı makamlarını işgal etti. Cameron'ın adını özellikle 7 Ekim 2023'ten sonra sıkça duyduk. Başbakan ve dışişleri bakanlığı yapan bu kişi Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı Kerim Han'ı telefonla arayarak tehdit etti. Bizde üzerinde çok durulmadı fakat Cameron, soykırım suçuyla yargılanan Siyonist İsraillileri korumak için öne atılarak Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi Anglosakson sisteminin payandası olan kurumları alenen işlevsiz kılmaya çalıştı. Bu, çok anlamlı bir davranıştı fakat ifade etmeye çalıştığım gibi Türkiye'de sadece bir haber konusu olarak kaldı. Cameron'un Kerim Han gibi itibarlı bir savcıyı Siyonizm adına tehdit etmesi oldukça önemliydi.
Bugün İşçi Partisi lideri Başbakan Keir Starmer'ın da Blair ve Cameron ile aynı çizgide hareket ettiğini görüyoruz. Starmer da açıkça Siyonist olduğunu beyan etti. Bu beyandan sonra Blair gibi her türlü yalana başvurması gayet tabiîdir. Keir Starmer hükûmeti, İsrail'in neredeyse bütün dünyayı ayağa kaldıran kolonyal soykırım suçlarını her bakımdan destekledi. Hem Tony Blair gibi açıkça yalanlara başvurdu hem de Cameron gibi uluslararası kurumları işlevsiz hale getirecek adımlar attı. Starmer bunlarla da yetinmedi ve bir ulusun tamamına yöneltilmiş silahları İsrail'e koşulsuz olarak verdi. İsrail'in bütün bir halkı öldürdüğünü, yok ettiğini, sürgüne gönderdiğini ve etnik temizliğe tabi tuttuğunu biliyordu. Bilerek ve isteyerek Hamas'a terör örgütü yaftasını yapıştırdı. Buna karşın Yahudilerin yaşama ve kendini savunma hakkı gibi beyaz üstünlüğüne dayanan ırkçı fikirleri ideolojik çerçeve olarak sundu.
Blair, Cameron ve Starmer üzerinden meseleyi anlamaya çalıştığımızda İngiliz siyasetindeki devamlılığı görebiliriz. 1991'de başlayan işgal ve istila döneminde İngiliz siyasetine yön veren liderleri anmaya gerek duymadım. Böyle yapsaydım daha önceki olaylara da değinmek gerekecekti. Çünkü aralarında bir devamlılık var. Filistin tarihini İngiltere siyasetindeki kolonyal devamlılık açısından incelemek ufuk açıcı olacaktır. Bu incelemelerin faydasını inkâr etmek mümkün değil. Bu devamlılık bize İngiltere'nin bugünden yarına takip edeceği siyasetin ipuçlarını verecektir. Böylelikle Blair'in ABD tarafından yeni bir koloni valisi olarak atanmasıyla meydana gelebilecek hadiseleri daha iyi tahlil edebiliriz.