Tanrı'nın değil, İngiltere'nin vadettiği topraklar

Kelime oyunlarına başvursaydım Siyonist Yahudilerin Tanrısının İngilizler olduğunu söylerdim. Hatta daha da ileri giderek tanrılık kavramına Rothschild ailesini de katardım. Böylelikle Siyonizm'in din dışı bir ideoloji olduğu üzerinde durulabilirdi. Bu ifadeleri kullanmasak da tarihin kaydettiği en önemli sorunlardan biri olduğu için İsrail'in İngiltere tarafından yaratıldığını ifade edebiliriz. İsrail, İngilizler tarafından vaat edilen toprakları yurt edinmek için geldikten sonra bile Siyonist Yahudilerin değil, İngilizlerin eseridir. Tekrar etmiş olacağım ama bizde Yahudi ilahiyatının hâlâ açıklayıcı bir model olarak varlığını sürdürmesi gerçek manada zihinlerin kolonize edilmesine yol açmaktadır. Zihinlerin kolonizasyonu denilen şey esasen biçimlendirme anlamına gelir, sömürme değil. Nasıl düşüneceğimize başkaları karar verdiğinde tarihin kolonizasyonu tamamlanmış demektir. Hadiseler tarihin derinliklerinde kaybolup gitmedi. Arthur Balfour deklarasyonu tarihî bir hakikattir ve kutsal kitaplarla bir alakası yoktur. İngiltere bu deklarasyon ile Yahudilere yurt vadetmiştir. Vaat edilmiş toprakların neresi olduğundan ziyade vaat edene odaklanmak gerekir.

Deklarasyonun yayımlandığı an çok önemlidir. Hadiseyi bütün unsurlarıyla birlikte zihnimizde canlandırmak için mutlaka Birinci Dünya Savaşı'na odaklanmamız gerekir. Osmanlı bu savaşta kolonyalizm karşıtı bir ideoloji ile hareket etmişti. İttihad-ı İslam düşüncesinin temelinde İngiltere ve Fransa karşıtlığı vardı. Bizim topraklarımızı kolonize etmek istiyorlardı. Bunun için Yahudilerle birlikte birçok unsuru harekete geçirdiler. İngiliz oyunu dedikleri tam da budur. İngiltere, Balfour deklarasyonu ile Siyonist ideolojinin hedefini tayin etti. Avrupa'nın farklı ülkelerinde yaşayan Yahudileri harekete geçirmek için Filistin topraklarını yurt olarak vaat ettiler. Avrupa'nın farklı ülkeleri ve ABD'de yaşayan Yahudilerin Filistin'e yönlendirilmesi esasen çok büyük bir hadisedir. Hedef topraklar belirlendikten sonra Siyonizm, romantik bir ideoloji olarak çok daha ikna edici bir hâle büründü. İngiltere, Filistin'de kolonyal bir yönetim kurdu. Manda yönetimi statüsü kolonyal sistemin 20. yüzyıla uyarlanmış hâlidir. Yeni kolonyalizm aslında Filistin'de kurulan İngiltere manda yönetimiydi.

Manda yönetimi ve neokolonyal sistem üzerinde durmamızın birçok sebebi var. Hadiselerin zihin dünyamızda karşılık bulması için doğru tanımlama çok önemlidir. Sömürge kavramının anlamsızlığı üzerinde durmamızın en önemli sebeplerinden biri de budur. İsrail nasıl olur da İngiltere'nin sömürgesi olabilir Kavramı sömürge kabul ettiğimizde İsrail'le ilgili gerçekliği belirsizliğe sürüklemiş oluruz. Buradan da Yahudi gücü, Yahudi sermayesi, Yahudi tarihi, Yahudi ilahiyatı çıkar. Böylelikle İngiltere faktörü de belirsizleşir. Fakat izah etmeye çalıştığımız gibi en başından itibaren İngiltere, Doğu Akdeniz'de yeni bir koloni inşa etmek istemişti. Manda yönetimi İngiltere'ye bu imkânı veriyordu. Kurulan yeni sistemde yetkiler bir gün devredilecekti. "Onlar yönetmeyi bilmiyor, yönetilmeleri gerekir" sözü Filistin'e tatbik edilemez. Evet, bu oryantalist bir yargıdır fakat Filistin, zaten en başından yerleşimci kolonyalist bir yapı olarak tasarlandı. Dolayısıyla Filistin'de kurulan bu yeni sistemin kurumları Filistin'in yerli ahalisine değil, Siyonist Yahudilere devredilmek için tasarlandı. İngiltere bu sebeple aşırı bağnaz Siyonist Herbert Louis Samuel'i ilk yüksek komiser olarak atadı. Bizde bu makamın karşılığı aşağı yukarı "sömürge valisi"ne tekabül eder.