Siyonistlerin Batı sistemine yönelik intihar saldırıları

Geçmişte yaşanılan hadiselere atıfta bulunarak karşı taraftan intikam alma hissiyle hareket etmediğimi söyleyebilirim. Başlığın böyle bir zanna yol açacağını fark etmemek mümkün değil. Fakat hadiseler benim kişisel hislerimin çok ötesindedir. Siyonistler imzaladıkları bütün anlaşmaları bilerek ve isteyerek çiğniyor. Başlıkta ifadesini bulduğu gibi bu durumu intihar saldırısı olarak tanımlamak gerekir. Fakat Siyonistlerin bu saldırılarını çok daha çarpıcı kavramlarla tanımlayabiliriz. Çünkü İsrail'in eylemleri çok daha geniş bir tutumun yansımasıdır. İsrail, açıkça Batı Avrupa ülkelerini peşinden sürükleyerek Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı gibi hakikatte Batı sisteminin parçası olan kurumları hükümsüz kılmaktadır. Bu kurumlar son dönemde İngiltere, ABD ve İsrail'in tehditlerinden büyük yara aldı. İngiliz elitleri ABD'lilerle birlikte uluslararası kurumları yıpratmak için ellerinden geleni yapıyor. Bu çerçevede uluslararası kurumları kendi menfaatleri için ihdas ettiklerini ilan edecek kadar da ileriye gidebildiler. Hatta bu kurumlar Batı medeniyetinin ürünü olduğu için Batılıların yargılanamayacağını ifade etmekten de çekinmediler. Bu, anarşizmin bir çeşididir.

İsrail için kurulduğu dönemden itibaren taraf olduğu bütün anlaşmalar kazanımlarının meşrulaşması anlamını geldi. Bu, tutum 1920'lerden itibaren hiç değişmedi. Hem İngiltere manda rejiminde hem de bu rejimi devraldıktan sonra uluslararası arenada Siyonistler savaş hâlini sürdürdüler ve kazanımları meşrulaştırmak istediler, anlaşma metinlerini de yayılmacı adımlar için zemin olarak gördüler. Anlaşma metinlerinin mürekkebi kurumadan yayılmacı hedefler doğrultusunda adım atmaktan çekinmemişlerdir. Kuşkusuz bu yayılmacı saldırganlığı emperyalist devletlerin himayesine borçluydular. Bugün de Gazze'de ateşkese varılmasına rağmen İsrail, eski alışkanlıkla tekrar saldırılara başladı. Bu sefer de ateşkes anlaşmasını yüzlerce defa ihlal ettiler. Çünkü hem İngiltere'nin hem de ABD'nin himayesinde olduklarını biliyorlar. İngiltere ve ABD'nin de Batı sisteminin temel kurumlarını yıpratmaktan yana oldukları çok açıktır. Siyonist İsrail'in yayılmacı saldırganlığının Batı sistemine zarar verdiğini görmemeleri mümkün değil. İsrail, Gazze'de olduğu gibi Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te de yerleşimci terörü ile neredeyse bütün dünyaya meydan okuyor. Bunun Gazze ile doğrudan ilişkisin olmadığı çok açıktır. Lübnan ve Suriye'de de aynı yayılmacı hedeflerinden vaz geçmediler. 7 Ekim'den önce Siyonistlerin bu anarşist tutumu Batı sistemine açıktan zarar vermiyordu. Sistem içinde kaldıklarını onlar da görüyordu. Fakat 7 Ekim'den sonra bu da değişti.

7 Ekim'den sonra Siyonistler, Doğu Akdeniz'deki yayılmacı saldırganlığı küresel alana da taşımaya başladı. Bunun da bir ilk olduğunu söyleyebiliriz. Elbette Siyonistler 7 Ekim'den önce de küresel alanda terör estirebiliyordu. Fakat bugünkü durum geçmişten farklıdır. Geçmişte küresel ölçekte MOSSAD'ın gizli operasyonları deniliyordu. Aynı şekilde küresel şirketler de benzer bir işleve sahipti. Onlar da terör estiriyorlardı fakat hem MOSSAD hem de diğer Siyonist kuruluşların eylemleri Batı sistemi içinde meşrulaştırıldı. 7 Ekim'den sonra Batı sisteminin çöktüğünün söylenmesi bu çerçevede oldukça anlamlıdır.