İsrail vahşetine omuz veren Habermas neyi temsil eder

"Avrupa'nın taşralaştırılması" düşüncesi Avrupa'nın yerel tarihinin evrensel bir tasarım olma özelliğini kaybetmesi tespitine dayanmaktadır. Dikkatli okurlar bu cümlede iki önemli yazarın izini fark edecektir. Dipesh Chakrabarty ve Walter Mignalo'nun bu yöndeki fikirlerinin zaman geçtikçe daha çok tartışılacağını tahmin ediyorum. Aslında Habermas olayını tam da bu çerçevede ele almamız gerekiyor. Habermas yalnız değildi. Avrupa evrenselciliğine gönül vermiş diğer çok meşhur feylesoflar da İsrail'in vahşetini açıkça desteklediler. Onların evrensel tasarımları da bütün dünyada yankı uyandırıyordu. Fakat Gazze'den sonra bahsi geçen feylesofların ve benzerlerinin taşralı nitelikleri çok daha bariz bir şekilde görülmeye başlandı. Bu taşralılık kavramını romantik eğilimleri yansıtacak bir anlam genişliğinde kullandığımı ifade etmek isterim. Avrupa düşüncesinin evrenselliğine dair kuşkuların kolay dillendirilmediği dönemlerden sonra İngiltere, Almanya, Hollanda ve Fransa'nın İsrail'in vahşetine ortak olmak için adeta yarışması bütün dünya için şaşırtıcıydı. Görüntüyü kurtarma ihtiyacını dahi hissetmediler. Muhtemelen büyük çoğunluk Batı evrenselciliğinin bir yanılsama olduğu gerçeğinin bu kadar kısa bir zamanda ortaya çıkacağına ihtimal vermezdi. Gerçekliğin bu şekilde tezahür etmesinden sonra "hangi batı" sorusunu tekrar sormaktan ziyade "Batı ve Avrupa nedir ve kimlerden oluşmaktadır" sorusunu sormak gerekiyor. Latinler, Anglosaksonlar, Germenler gibi daha mahallî gerçekliklerle karşılaştık. Bu yeni fiilî durum Batı dışında çarpıcı sonuçlar doğuracaktır. İsrail'in de onlardan birinin ya da birkaçının uzantısından ibaret olması "Avrupa" merkezli birçok meselenin yeniden ele alınmasını zorunlu hâle getirecek. Yaklaşık iki yüz yıl Batı meselesiyle uğraşan bizler için özellikle Anglosakson dünyada meydana gelen olayları kavramak zor olacak. Nitekim daha şimdiden bu yeni gerçeklikle ilgili asıl bölünmüşlük Batı dışında yaşanmaktadır. Anglosaksonlar, Germenler, Normanlar ve diğerlerinin kendi aralarında bu yeni gerçeklik dolayısıyla bölünme yaşadıklarına dair herhangi bir ipucu gözükmüyor. Onlar yeniden taşra özleminin ve kırsal heyecanların peşinde koşarak neoromantik fikirlerde uzlaşacaklardır. Bu onlara arınma imkânı bile sunacaktır. Fakat iki yüz yıl boyunca Batı'ya yaslanmanın ağır sonuçlarıyla hesaplaşmak en azından bizim için kolay olmayacak. "Filistinliler de topraklarını sattı" iftirasını sıradan bir cümle olarak geçiştirmemek gerekir. Hamid Dabaşi'nin "Middle East Eye"da yayımlanan "Thanks to Gaza, European philosophy has been exposed as ethically bankrupt" (Gazze sayesinde Avrupa felsefesinin etik açıdan iflas ettiği ortaya çıktı) başlıklı yazısında benzer fikirler öne çıkıyor. Dabaşi'nin şu cümleleri oldukça önemli: "Habermas'ın tutumunun, Filistinlilerin Siyonistlerce katledilmesine ortak olan Alman devlet politikasıyla uyumlu olduğuna inanıyorum." Dabaşi, yazısın