İslam dünyası ve Gazze'nin yeniden inşa süreci

İsrail'in Gazze'ye ve Filistin'in tamamına yönelik en şiddetli saldırılarının başladığı 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren İngiltere ve Amerika'nın "İsrail sorunu"na hangi düzeyde dâhil oldukları çok daha yaygın tartışıldı. Filistinlilere yönelik soykırımın şiddetini geçmişteki örnekleriyle karşılaştıracak değilim. Çünkü Filistin'in tarihî topraklarında 1920'de kurulan İngiltere manda yönetimi altında benzer soykırımlar sürekli tekrarlandı. Filistinliler yüz yılı aşan mücadele tarihleri boyunca İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD gibi büyük devletlerin Doğu Akdeniz'deki uzantısı olarak hareket eden yapıya direnmekten asla vazgeçmedi. Fakat ilgili devletler her zaman sütre gerisinde kalmayı başardı. İsrail'in nükleer tesislerinin kurulmasında ve nükleer silah üretiminde Fransa birinci derece rol oynamasına rağmen bu, ancak 1980'lerde duyuldu. Amerika ve İngiltere zaten kuruluşundan itibaren bizzat İsrail'di. Hem ABD hem de İngiltere İsrail'e çok kapsamlı siyasî koruma sağladı. Yine de bu iki devletin desteği de askerî desteği de görünmez kılındı. Almanya'nın sarsılmaz desteği de II. Dünya Savaşı'nın gölgesine bırakıldı. İsrail'le ilgili tam ölçekli bir karartma yapıldı. Anglosakson merkezli denge ilk defa 7 Ekim 2023'te bozuldu ve İsrail'le ilgili gerçekler ortalığa saçılmaya başladı. Bunda Filistinlilerin topyekûn bir halk olarak direnişi büyük bir rol oynadı. Soykırım ve etnik temizlik yüz yıldır olduğu gibi bir defa daha tekrarlandı fakat bu sefer hedeflerine istedikleri zamanda ulaşamadılar. Bu da sütre gerisinde kalan devletlerin ortaya çıkmasına neden oldu.

İslam dünyası kavramının sahici temeller üzerine oturduğunu zannetmiyorum. Bu da kaçınılmaz bir durumdur. Haddizatında Filistin meselesini İslam dünyasının zaaflarına bağlamanın doğru olmadığını da ifade etmek isterim. Bu çerçevede yaygın bir şekilde paylaşılan "kabahati kendimizde aramalıyız" cümlesi etrafında şekillenen söylemin de çok yanıltıcı olduğunu ifade etmeliyim. Örneğin BAE gibi İsrail'le birlikte hareket etmeye adeta can atan bir koloni yapıyı hangi gerekçelerle "kendi kabahatimiz" içine dâhil etmeliyiz Bu sorunun çok açık bir cevabı yoktur. BAE'nin halkı Müslüman olan Afrika ülkelerindeki faaliyetleri İsrail'in faaliyetlerinden ayırt edilemeyecek niteliktedir. Bu küçük ülkenin bugünkü ateşkes müzakerelerinde yer alması sadece sahip olduğu zenginlikten kaynaklanmıyor. Diğer yandan Filistin meselesi Müslümanların sorunu olarak görülebilir fakat bu durum onu dinî bir sorun hâline getirmez. Yukarıda ifade ettiğim gibi İsrail'le ilgili gerçeklerin üzerinin kalın bir perde ile örtülmesinde din savaşı tanımı büyük bir rol oynadı. İngiltere, Amerika, Almanya bu kolonyal yapıyı dinî kavramlarla örtmeyi başardı. 1991'den sonra din ve medeniyet savaşı tanımı çok daha işe yarar bir hâle geldi. Buna karşın İslam coğrafyasında birçok ülke 20. yüzyılın ikinci yarısında bağımsızlık mücadelesi veriyordu. Bu ülkelerin hiçbiri din ve medeniyet savaşı içinde değildi. Onların sorununun temelinde de emperyalist ülkelerin bitmek tükenmek bilmeyen yayılma hırsı yatmaktaydı. Bağımsızlık mücadelesi veren ülkelerin karşısında, bazı ülkeler ise İslam dünyasına dâhil edildikleri hâlde Anglosaksonlarla birlikte hareket etmiştir. Bunu ancak kolonyal bağlam içinde anlayabiliriz.