İngiltere'nin zihinlerimizdeki yeri ve bugünkü İngiltere

İngiltere'nin İsrail'le ilgili politikasında 7 Ekim 2023'ten sonra herhangi bir değişim olmuş mudur sorusunun cevabını bazı gelişmeler ışığında ele almak gerekiyor. Keir Starmer hükûmetinin aldığı kararları ve bu kararların devamı olarak fiilî tutumu ortaya çıkarmak en azından Doğu Akdeniz eksenli gelişmeleri daha iyi yorumlaya imkân sağlayacaktır. Aslında iki yılı aşan sürede İngiltere Kraliyet ailesi ile İşçi Partisi arasında da İsrail konusunda herhangi bir farklılaşma olmadı. İngiltere devlet aklı, Almanya örneğinde olduğu gibi İsrail kolonisi için neredeyse bütün dünyadan ayrışmayı göze aldı. Kraliyet ailesiyle İngiltere hükûmeti arasında herhangi bir ayrışma ya da zıtlaşma yaşanmadığı gibi İşçi Partisi ile Muhafazakâr Parti de uyum içinde hareket etti. Bu uyumu göstermesi açısından iki ayrı siyasî figürün adı öne çıktı. Bunlar İşçi Partisi eski başbakanı Tony Blair ve Muhafazakâr Parti eski başbakanı David Cameron'dur. İkisi de 7 Ekim sonrasında İngiltere'nin İsrail kolonisi adına öne atılmaktan çekinmedi. Daha önceki bir yazıda bu iki siyasetçinin Keir Starmer'ın İşçi Partisi hükûmetinde görev üstlenmemelerine rağmen militanca bir tutum takınmaktan geri durmamasının İngiltere'nin yüz yıllık politikalarında bir devamlılık anlamına geldiğini ifade etmiştik. Arthur Balfour kuşkusuz yeni bir dönemin ilk önemli siyasî figürü idi.

İsrail kolonisi ile ilişkilerin geliştirilmesi bağlamında İngiltere siyasîlerini yeni bir gözle değerlendirmek artık kaçınılmaz bir görevdir. Örneğin Arthur Balfour, anti-semitik bir şahsiyetti. Buna rağmen kolonyal bir yapı olarak İsrail'in ortaya çıkmasına zemin hazırlayan en önemli siyasî kişiliklerdendi. Bu önemli ayrıntıyı Yahudilerin Avrupa'dan uzaklaştırılması düşüncesine bağlamak herhalde kolay bir çıkarım olurdu. Aynı şekilde İngiltere'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Yahudi sermayesi ile ilişkisine de aşırı anlamlar yüklemek muhakkak yanıltıcıdır. Aradan yüz yıl gibi uzun bir zaman geçtikten sonra Tony Blair ve David Cameron vs. temsil kabiliyeti yüksek şahısların İsrail kolonisi için öne atılması, antisemitizm ve Yahudi sermayesi faktörlerinin tek belirleyici olarak düşünülemeyeceğini kanıtlayacaktır. Yüz yıllık devamlılık farklı bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. İngiltere devlet aklının İsrail'in suçlarıyla geçmişte olduğu gibi bugün de ilgilenmediği çok açıktır. Bu suçların, daha çok, Türkiye'de geleneksel Batıcı elitleri ve milliyetçi muhafazakâr self oryantalistleri ilgilendirdiğini düşünebiliriz.

Tony Blair, 7 Ekim'den sonra bir koloni valisi olarak kendini öne attı. Blair'in, eski Hindistan ya da Mısır koloni valileri gibi görülmekten çekinmediği, tam aksine epeyce istekli olduğu anlaşıldı. Şu son günlerde üstünün çizildiğine dair haberlerin bu isteklilik hâlinden kaynaklandığını düşünmemizde de bir sakınca yok. Donald Trump tarafından atanması da İngiltere etkisine gölge düşürmez. Blair'in ilişki ağlarındaki kirliliğe odaklanmamız bazı gelişmeleri anlamlandırmak için elbette önemlidir fakat koloni valiliği gibi mühim bir pozisyon kişisel geçmişin karanlıkta kalan yönleriyle izah edilemez. İngiltere devlet aklını, Keir Starmer hükûmetini, ABD başkanlığını, İsrail'i ve Siyonist lobileri bir araya getiren faktörlere odaklanmak gerekir. İdeolojik ortaklığı göz önünde bulundurmadan bu kadar mühim hadiseleri yorumlamak kolay olmayacaktır. Elbette asıl bağlam kolonyal yayılmacılıktır.