Avrupa ve ABD arasındaki zıtlığı ya da genel olarak İngiltere ve ABD ile dünyanın geri kalanı arasındaki farklılaşmayı kapitalizmin iç çelişkileri üzerinden değerlendirmek herhalde kolay olmayacak. Zaten genel olarak böyle güçlü bir eğilimden de bahsedemeyiz. Fakat ABD Başkanı Trump, Antifa'nın (Faşizm karşıtı hareket) terör örgütü olduğunu ilan etti. Bunun yanında daha önceden Hamas'ı da terör örgütü ilan ettiği için Trump, düşmanlarını sınırlandırmış ve netleştirmiş oluyor. Böylelikle düşmanlarını kapitalizm ideolojisinin sınırları içine dâhil etmek istediğini söyleyebiliriz. Fakat Hamas'ın bu çerçeveye sığmayacağı çok açıktır. Ne var ki Hamas için hazırlanan kategori çok daha önceden belirlendiği için bu da Anglosakson medeniyeti için çok büyük bir sorun olmayacaktır. Ellerinde din ve medeniyetler savaşı kategorisi hazır olarak bulunmaktadır ve en azından 1990'ın başından itibaren buna yatırım yaptılar.
Avrupa ülkeleri ve ABD'de 7 Ekim 2023'ten sonra Anglosakson elitlerine yönelik ciddi bir muhalefetin ortaya çıktığını gözlemleyebiliyoruz. Bu muhalefeti tanımlamak için hangi kavramların kullanması gerektiği belirsizliğini koruyor. Trump, Keir Starmer ve Friedrich Merz'in neokolonyalist ideolojilerini belirsizleştirmek için ellerinden geleni yaptığı bir siyasal ortamda muhalif hareketlerin netlik kazanamaması gayet tabiîdir. Fakat ABD, İngiltere ve Almanya'nın muhalif hareketleri belirli bir kategoriye hapsederek düşmanlaştırmak istedikleri konusunda şüphe yok. Buna karşın bu üç ülkenin sokakları da dâhil olmak üzere neredeyse bütün dünyada, Siyonist Yahudilerle birlikte Anglosaksonların neokolonyalist siyasetine karşıtlık oluşmaktadır.
İngiltere, ABD ve Almanya'da hâkim pozisyonda bulunan elitlere karşı Avrupa'nın geneline yayılan muhalif hareketlerin ne derecede etkili olacağını tahmin etmek kolay değil. Fakat bu üç ülkede ırk üstünlüğüne dayalı ideolojik hareketlerin de yükselişte olduğu biliniyor. Bunu, elitlerin tutumunun yansıması olarak görmemiz gerekir. Zaten ırk üstünlüğüne dayalı bu hareketleri gözlemlediğimizde Almanya, İngiltere ve ABD'de hâkim pozisyonda bulunan elitlerin ideolojileriyle ilgili hakiki verilere ulaşabiliriz. Özellikle İngiltere ve ABD neokolonyal bir bakış açısına göre hareket ediyor ve tabanda da ırk üstünlüğüne dayalı hareketlere yol veriyorlar. Irk üstünlüğüne dayalı gruplar da diğerlerine yönelik düşmanlığı körükleyerek tabanda güçlenmek istediklerini göstermiş oluyorlar. Medeniyet ve barbarlık gibi kavramları geçen yüz yıllarda olduğu gibi yeni karşıtlık içinde hayata geçirmek istediklerini söyleyebilirim. İsrailli Siyonist yöneticilerin Batı medeniyetini temsil ettiği yönündeki sözleri bu çerçevede oldukça önemlidir. Filistinlileri insan olarak görmemeleri sıradan bir hadise değildir. Bu sözler, İngiltere ve ABD örneğinde ortaya çıkan kolonyal söylemin bugüne yansımasından ibarettir.
7 Ekim 2023'ten itibaren İngiltere, ABD, Almanya ve İsrail'in Gazze'de başlattıkları soykırım savaşının neokolonyalist bir saldırganlık olduğunu ifade etmeye çalıştım. Bu tespit çok önemliydi. Bu yeni bir din savaşı değildi ve bunu en güçlü şekilde ifade etmek gerekiyordu. Filistinlilerin Müslümanlığını ve Filistin'in tarihî topraklarının İslam dünyasının merkez coğrafyasında bulunduğunu elbette göz ardı etmiyoruz. Soykırımcı saldırganlığın niteliğini ortaya koymamız çok çok önemliydi. Zira dünyanın neresinde olursa olsun Filistinlilerle aynı safta yer tutan insanlar vardı ve bunların temel motivasyonu da neokolonyalizm karşıtlığı idi. Hatta tarihte kaybolup gittiğini zannettiğimiz toplumların bile çıkıp Filistinlilerin yanında saf tuttuklarını gördük. Bu, sıradan bir hadise değildir. Aradan geçen iki yıllık olağanüstü uzun zamanda ABD, İngiltere ve Almanya dünyanın geri kalanından ayrıştı. Bu ülkeler Siyonist İsrail ile birlikte insanlık tarihinde unutulması mümkün olmayan bir vahşete imza attı ve ortaya çıkan soykırım şimdiden kayıtlara geçti. Siyonist Yahudiler, dinlerini de bu üç ülkenin hizmetine sundu.