Hamiyet-i diniye ve hamiyet-i milliye neyi gerekli kılar

Teğmenlerin alternatif yemin töreni gösteri havasına büründü ve dikkat çekti. Bu olayın içerisinde yer alanların bunu bilmemesi herhalde düşünülemez. Geçmişte bu türden hadiseleri görmezden gelmenin vahim sonuçları birçok defa tecrübe edildi. 1960 İhtilali de önemsenmeyen veya üzerine gidilmeyen olayların hükûmeti devirecek raddeye ulaşmasının bir sonucuydu. Belki de Dokuz Subaylar Olayının üzerine gidilseydi ihtilali yapanlar biraz daha düşünebilirlerdi. İhtilal sonrasında da astıkları astık kestikleri kestik olmazdı. Muhtemelen ihtilal önlenemezdi fakat etkili bir müdahale ile tarihin akışı biraz olsun değişebilirdi. ABD karşısında teslimiyetçi bir dönemin kapıları ardına kadar açık olmayabilirdi. Bugün şu sorunun cevabı boşlukta kaldı: Yeni mezun olan genç subayları gösteri mahiyetindeki bir olaya katılmaya iten öfke nereden kaynaklandı ve bu öfke büyüyüp uç verdiğinde kime yöneldi Teğmenlerin öfkesinin fikrî-ideolojik temelleri var mıdır Eğer fikrî-ideolojik temelleri var ise bunları öğrenmemiz gerekir. Söylendiği gibi laiklik üzerinden bir itiraz dile getiriliyor ve hedefte cemaatler var ise öğrencilerin ciddî bir ideolojik yanılgı içerisinde olduklarını söylememiz gerekir. Eğer öyleyse onlar bir daha öfkeyle yanlış bir hedefe kilitlenmişlerdir. Yine eğer öyleyse sorumluluğu sadece gösteriye katılanlara yüklememek gerekir. Okul geçmişlerinde ciddî bir kırılma yaşadıklarına hükmedebiliriz. Bu şartlarda ideolojik-fikrî düzeyde ciddî bir körlüğün sonucunu yaşıyoruz demektir. Kendimize bakışta sorunlar ortadan kalkmamış, oto-oryantalizm siyasal kimlikleri bir daha belirlemiş demektir. Ömrüm boyunca cemaatlerle herhangi bir yakınlığım olmadı. İmam Hatip mezunuydum, okulumun bana kazandırdığı bakış açsının bir sonucu olarak bağımsız kalmayı tercih ettim. Bundan hiçbir zaman pişman olmadım. Herhangi bir kesimi töhmet altında bırakacak değilim fakat FETÖ gibi bağımlı yapılar dinî alandan adam devşirirken dışarıyla bağlantısını gözümüzle görebiliyorduk. Bu türden bağımlı yapılar NATO şemsiyesi altında gelişti. Şunu söylemek zorundayım: Daha seksenlerin ikinci yarısında FETÖ'cüler "İstanbul sermayesi" ile içli dışlıydı. Bu yöndeki ilişkiler yetmişlerin başından kurulmuştu. Devlet içinden bir kanal bu yapıyı ve benzerlerini bizim gibilere karşı dahi koruyordu. Bize parmak sallayanlar NATO şemsiyesi altında buluşuyordu. NATO şemsiyesi altında şekillenen bağımlı yapılar zaman içinde güçlendi ve 28 Şubat sürecinde gerçek kimlikleriyle Erdoğan'ın temsil ettiği zihniyetin karşısına çıktı. Hem NATO şemsiyesinin sahipleri hem de "İstanbul sermayesi" İslam coğrafyasının istila edilmeye başlandığı bir dönemde, "millî" olanı tasfiye etmek istiyordu. Millî olanın temsil kabiliyeti çok yüksekti ve toplumsal derinliği her türlü mücadeleye yetebilirdi fakat geriye çekilmek de "millî" olmanın gereği olarak düşünüldü. Bu dönemde Çevik Bir gibilerin İsrail'le ilişkileri utanç duyulacak kadar ileri düzeydeydi. FETÖ elebaşı bu dönemde siyasal alanda aktif rol oynamış, 28 Şubatçılarla birlikte