Holokost filmleri ve yayın faaliyetleriyle İsrail hakkında oluşturulan mitler birer birer yıkıldı. Siyonistler, Yahudiler etrafında ördükleri hayali bir dünyayı Filistinlilere reva gördükleri sistemli kolonyal mülksüzleştirme, etnik temizlik, sürgün ve soykırım ile yerle bir ettiler. Bugün artık neredeyse bütün dünya Siyonist İsrail'in Filistin'de yerleşimci kolonyalist yayılmacılığının sonuçlarını görüyor ve Anglosakson Batı karşısında yeni bir konum arayışı içine giriyor. Yahudiler ve İsrail etrafında oluşan mitler bir başka şey ile yer değiştiriyor. Bu başka şeyin ne olacağını kestirmek hakikaten kolay değil fakat Anglosakson Batı dışında kalan dünyanın Filistin üzerinden tehdit edildiklerini düşünmesi gayet doğal bir durum. Bu açıdan Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro'nun sözleri oldukça anlamlıdır:
"Gazze, mega zenginlerin tüm dünya halklarına insanlığın isyanına nasıl karşılık vereceklerini göstermeye çalıştığı bir deneydir; hepimizi bombalamayı planlıyorlar..."
Gustavo Petro'nun sözlerini siyasî bir çıkış olarak gösterip değersizleştirmek kolay değil. Bugün Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı Kerim Han'ın maruz kaldığı tehditler görmezden gelinecek gibi değil. Middle East Eye gazetesinde yer alan haberler Kerim Han'a yönelik tehditlerin ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor. Adı geçen gazete, geçen Mayıs'ta Kerim Han ile İngiliz-İsrail Uluslararası Ceza Mahkemesi avukatı Nicholas Kaufman arasında geçen bir konuşmayı haberleştirdi. Bu konuşmada Kerim Han'a "Sizi de, mahkemeyi de mahvedecekler" denildiği bildiriliyor. Daha önce aynı gazetede yayımlanan David Hearst ve İmran Molla imzalı bir makalede İngiltere eski başbakanlarından David Cameron'ın dışişleri bakanı olarak görev yaptığı dönemde Kerim Han'ı telefon ile arayarak tehdit ettiğine yer verilmişti. Bu olay aynı gazetede haber yapıldığında geniş yankı uyandırmıştı. Cameron telefonda "İngiliz hükûmetinin, İsrail liderleri için tutuklama emri çıkarması hâlinde Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin finansmanını keseceği ve mahkemeden çekileceği" tehditlerini savuruyor. Bu olay Nisan 2024'te yaşanıyor.
Bugün İngiltere başbakanı olarak görev yapan İşçi Partisi lideri Keir Starmer da David Cameron ile aynı çizgidedir. Starmer, Gazze'de soykırım suçu açlık silahı ile işlenmeye başlamadan önce, geçen Aralık ayında "ateşkes yapılmaması gerektiğini söylemişti." Starmer "İsrail'in Gazze'de yiyecek, su ve elektriği kesme hakkına sahip olduğunu" söylediğinde bugünkü kitlesel ölümler başlamıştı. İngiltere'nin Gazze'de ABD'den daha fazla suça karıştığını söylersek abartmış olmayız. İngiltere'nin bu kadar açıktan İsrail'in suçlarına dâhil olmasını çoğu kimse görmezden geliyor. Ne yazık ki çoğunluğun zihninde hâlâ İngiltere'ye yönelik bir hayranlık vardır. Hâlbuki İngiliz siyasetçilerin içinde yer aldığı hadiseler bütün dünyanın gözleri önünde cereyan ediyor. Starmer'ın ifadeleri açlıkla ilgi çok ileri bir durma işaret ediyor.
İngiliz siyasetçileri ve elitleri açlık silahı ile soykırım suçu işlemesine rağmen İsrail'in yanında dururken kendini Holokost uzmanı olarak tanıtan İsrailli Omar Bartov The New York Times'da yayımlanan uzunca bir makalede "İsrail'in Gazze'deki savaşının soykırımın yasal tanımına uyduğunu" söylemesi son derece önemlidir. İngiltere de İsrail'in soykırım yaptığını biliyor. Omar Bartov "Avrupa Birliği, jeopolitik ve ekonomik çıkarlarını tatmin etmek için uluslararası hukuka, tarihe ve kendi kurallarına ihanet etti" diyor. Açıkçası Bartov'un yaklaşımına tam olarak katılamıyorum. Çünkü İsrail'in yerleşimci kolonyalist yayılmacılıkta kullandığı bütün yöntem ve araçlar İngiltere ve Fransa tarihinden alınmıştır. Üstelik İsrail İngiltere manda yönetiminin mirasını olduğu gibi devralmıştı. Bunlar değerlere ihanet değil, tarihsel devamlılıktır. Fakat yine de Bartov'un bunları yazması çok önemlidir. En azından "soykırımın yasal tanımına uygunluk" kayda geçiyor. David Cameron da bunu bildiği için mahkeme başkanını tehdit etmiştir. İngiltere, Almanya, Fransa, Hollanda ve ABD İsrail'in işlediği suçların günahını üzerinden atamaz.