Filistinlilerin toprak sevgisi

Filistinlilerin vatan sevgisi üzerine yapılacak değerlendirmelerde herhalde ateşkesten sonra Gazze'nin kuzeyine doğru yürüyüşe geçilmesi örnek verilecektir. Filistinliler bu geçen iki yıllık zamanda ikinci kez Gazze'nin kuzeyine doğru kitlesel olarak yürüyüşe geçti. Döndükleri yerde evlerine dair ne kadar iz kalabilirdi ki! Bu iki yılda olan, bildiğimiz savaşlara benzemiyor. İsrail, ısrarla, toprağa yönelik saldırganca tutumu ile Filistin'de Yahudilerden başka hiç kimsenin varlığına tahammül etmeyeceğini bütün dünyaya gösterdi. Siyonistler Filistin'in tarihî toprakları üzerinde yaşayan bütün canlılara düşmanlık gösterdi. Canlı olan her şeyi yok etmek istediler ve etnik temizlik kavramının içini yeniden doldurdular. Aradan geçen iki yıldan sonra Netanyahu'nun üç bin yıl öncesine ait olduğu söylenen bir tablete aşırı derecede anlam yüklemesi de doğrudan toprak meselesiyle ilgili tutumun sonucudur. Çünkü Filistinliler her ne olursa olsun vatanlarını terk etmedi. Filistinliler çok güçlü bir aidiyet duygusuyla Filistin'e bağlılar ve bu durum, Siyonizm'e ölümcül darbeler vurdu. Kuzeye doğru ikinci defa göç ederken yüzlerine yansıyan sevinç, aidiyet duygusunun derinliğini gösteriyor.

İstanbul'da bulunan üç binlik yıllık tabletle ilgili bir gündem oluştuğunda genel kanaat, Netanyahu'nun bu objeyi bir tapu senedi olarak gördüğü yönündeydi. Ona göre, güya, bu tablet Filistin'in Yahudilere ait olduğunu gösteriyor. Zaten Filistin'le ilgili en temel mesele de topraktır. Bu sebeple 7 Ekim'den sonra Filistinlilere "topraklarını sattılar" iftirası atıldı. Bu iftira tarihî hakikatlerle örtüşmüyordu fakat bu iftirayı atanların tarihî hakikatlerle ilgilenmedikleri de çok açık. Sömürgeciliğin kolonyalizme karşılık gelmediğini ifade ederken aslında en temelde toprak meselesinin görünmez kılınması üzerinde durmuştuk. Kolonyalizmde istismar etmekten ziyade belirli bir toprak üzerinde koloni ve hâkimiyet kurmak fikri öne çıkar. Bu, aynı zamanda Anglosakson kolonyalizminin farkıyla da alakalı bir durumdur. Netanyahu'nun esasen, üç bin yıl önceye ait tablet parçasını Filistinlilerin toprağa bağlılıktan beslenen direnciyle ilişkilendirmeye çalıştığı belliydi. Bu bilinci kırmak istiyorlardı. Sırf bu sebeple yaklaşık yüz yılda inşa ettikleri ne varsa son iki yılda masaya sürmüşler ve büyük bir risk almışlardı. Başaramadılar. Sonuçta Siyonizm'le beraber Anglosakson Batı sisteminin temel dayanakları da yıkılmaya başladı. Sayın Erdoğan da Hamas'ı bir millî mücadele hareketi olarak tanımlarken esasen Filistin'in tarihî topraklarıyla ilgili bu tartışmaya doğru bir yerden katılmıştır. Osmanlı sultanlarından V. Murat'ın soyundan gelen Kenize Murat'ın Filistin'le ilgili çok değerli kitabının başlığı da "Toprağımızın Kokusu"dur. Bu kitabı aynı bağlam içinde okumak gerekir.

7 Ekim 2023'ün üzerinden tam tamına iki yıl geçti. Gazze'de yaşayanlar ve bütün Filistinliler açısından bakıldığında bu, gerçekten çok uzun bir zamandır. Ben de Hitler'in Stalingrad ve Leningrad kuşatmasıyla Siyonist Yahudilerin Gazze kuşatmasını karşılaştırmaya çalıştım. Fakat Almanların bütün gücüne rağmen Stalingrad ve Leningrad'da direniş Sovyetler tarafından örgütlenmişti. Alman ordularının karşısında meşhur Kızıl Ordu vardı. Yahya Sinvar ise zaten yıllardır abluka altında olan bir şehrin insanlarını örgütlemişti. Siyonistler ise İsrail'den ibaret değildi. Almanlar, İngilizler ve Amerikalılar açıkça Siyonistlerin yanındaydı. Buna karşın Gazze'nin abluka ve kuşatmaya karşı coğrafî derinliğe yaslanma şansı da yoktu. Arap devletleri her ne olursa olsun İsrail'le aralarının bozulmasını istemiyordu. Dolayısıyla Filistinlilerin şimdiki durumda coğrafî derinlikten faydalanması imkânsızdı. Filistin direnişine ana rengini veren toprağın altına kazılan tünellerdi. Tünellerden hareketle Hamas'ın sözcüsü Ebu Ubeyde'nin "karadan, denizden ve havadan" gelen Siyonistlere meydan okuması çok anlamlıydı. Filistin'i yerin altından savundular. Bu, tarihe geçecek büyük bir direniştir.