Avrupa ülkelerinde ve ABD'de ana akım medya kanallarında Siyonist Yahudilerin soykırım suçlarıyla ilgili eleştirel makalelerle karşılaşmak neredeyse imkânsızdır. Bu dönemde Batı medeniyetini temsil eden seçkin entelektüellerin neredeyse tamamının Siyonizm ideolojisine bağlı olduğu ortaya çıktı. Bunu tahmin edebiliyorduk fakat hakikat çok daha ürperticiydi. Bunun Batı medeniyeti dâhilinde ne türden sonuçlara yol açacağını şimdiden tahmin etmek, en azından benim için, o kadar da kolay değil. Son dönemde İspanya gibi hâkim Batı medeniyeti söylemlerini zorlayarak çizgi dışına çıkmaya çalışan ülkeler varsa da Latin dünyasından da entellektüel düzeyde güçlü bir sesin varlığına tanık olmadık. Bu bağlamda Francesca Albanese gibi hukukçular şimdilik bir istisna oluşturuyor.
Entellektüeller için seçkin sıfatını özellikle kullandım. Entelektüel ile seçkin kavramı ne kadar bir arada bulunabilir sorusu elbette başka bir tartışmadır. Çünkü seçkinlik esasen sınıf temelli bir ayrışmaya tekabül eder. Fakat bugün Batı medeniyetini temsil eden Noam Chomsky gibi entellektüellerin seçkin ve yozlaşmış sınıflarla iç içe yaşadıkları anlaşılıyor. Bu, zannediyorum Batı medeniyeti içinde hâkim pozisyonunu koruyan Anglosakson döneminin alamet-i farikasıdır.
7 Ekim 2023'ten sonra Anglosakson hâkimiyetindeki Batı dünyasından Gazze'de ortaya çıkan durumla ilgili olarak yeni bir söz duymak isteyenler boşuna bekledi. Özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Şark araştırmaları enstitülerine egemen olan bakış açıları da seçkin sınıflar tarafından belirlenmişti. Bu enstitülerde tahsis edilen araştırma burslarının sınıfsal bir karakterde olduğunu bugün çok daha iyi anlıyoruz. Şark hakkında üretilen bilgilerin neredeyse bütün Batı toplumlarını zehirlediğini görmüştük. Bilerek ve isteyerek İslam ve terör arasında ilişki kurdular ve bununla ilgili temsilleri pazarlamaya giriştiler. En başından itibaren bu yöndeki propaganda çalışmalarının bir amaca matuf olduğu anlaşılıyordu. Fakat üretilen imajlar ve temsiller bizim gibi Batı'ya meyilli olan toplumlarda da çok hızlı karşılık buldu. Süreç içinde oryantalist külliyata teslim olmaktan dolayı bir pişmanlık hissine tanık olamadık. Sonuçta oldukça dar bir çevre Filistin'in tarihî topraklarında işlenen soykırıma karşı çıktı. Çoğunluk Batı medeniyetine dâhil olmayanların insan olduklarına dair şüphelerini açığa vurmakla yetindiler. Hep birlikte bütün dünyanın gözü önünde işlenen soykırım suçunu görmezden gelip Siyonist İsrail'in varlığının derdine düştüler. Bu, onların aslında bağnaz ve gerici olduklarının da işaretiydi.
Türkiye'de de Batı dünyasında olduğu gibi oryantalist külliyata teslim olmaktan dolayı pişmanlık hissiyle kendini yenilemeye çalışanların sınırlı sayıda olması kayda değer bir durumdur. Bizdekiler de ideolojik bir tercih yaptı ve benimsedikleri ideolojileri sorgulamadan içselleştirdiler. Hâlbuki Chomsky gibilerin dünyaya sunduğu ideoloji aslında Anglosakson kimliğini taşıyordu ve benimsedikleri kolonyal bir ideolojiydi.

4