"Tahkikli ve Haşiyeli" Risale-i Nur


Bu yazının amacı, bir kısım insanlarda insaf ve vefa duygularını harekete geçirmek, onlarda "Ben ne yaptım" mahcubiyetini canlandırmaktır. Amacım, kesinlikle kimseye düşmanlık beslemek değil. Zira nefis gibi azılı bir düşman zaten mevcut. Birliği bozmak için yeterince plan ve oyun varken, bunlara karşı diri ve uyanık olmak, ihlas, uhuvvet ve sadakati korumaya çalışmak varken, yeni kurgularla oyalanmak küfrün elini güçlendirmekten başka bir işe yaramaz.

​Üstadımız Bediüzzaman'a defalarca suikast düzenlenmiş, zehir verilmişti. Üstelik kendisi hasta ve yaşlıydı. Böyle bir adamı zindanlarda işkenceyle yok etme operasyonları çekilirken, o hasta ve fani adam, insanlığın ebedi hayatının kurtuluşu için operasyon üstüne operasyon düzenliyordu. Bir yandan hastalıklar, açlık ve dondurucu soğuklar, bir yandan da milleti kandırmış iktidarın gücüyle yaptığı zulümler...

​İşte böyle bir ortam ve ruh haliyle, küfre, baskıya ve zulme karşı tek arkadaşı gelen ilhamlardı. Gelen bu ilhamı, o anki ruh haliyle, ünsiyet kurduğu kelimelerle karşılamaktı. İnsanlığın kurtuluşu ve sönmeyen bir güneş olan Kur'an'ın imani meselelerini, flaş parlaklığındaki delillerle kara kafalara, kara yüreklere ve akıllara sunarken, bu mücadelesindeki tek mühimmatı seçilmemiş, geldiği gibi ikna şarjörüne doldurulmuş kelimelerdi. Sadece hapishanelerde değil, haksız yere suçlandığı mahkemelerde ve o günlerde çıkan gazetelerde bile hedefini on ikiden vurmuştu. Dünyayı kana bulayan komünizm, bu etkili mermilerin bulunduğu harika cümlelerin karşısında çaresiz kalmış; diriltmeye çalıştığı dinsizliğin beli kırılmıştır. Hapishanede, hücresinde, yalnız başına bırakıldığı yerde veya dışarıda takip altındayken fırsat bulduğunda dolaştığı kırda, bayırda ispatına ve izahına çalıştığı o andaki imani meseleyi, o hakikati hangi kelimelerle karşıladıysa, o kelimeler o meselede onun dostu oldu ve izah edilen hakikatlerin kütüğüne kaydedildi.

​Müzelerde, herhangi bir harpte kullanılan savaş malzemeleri sergilenirken, örneğin Çanakkale'de havada çarpışan mermiler için "Şunları buradan kaldıralım, yerine daha güzel bir şey koyalım" derseniz, o muhteşem savaşın ruhunu yansıtamazsınız. O iç içe geçmiş mermiler, sergileyeceğiniz birden fazla şeyden çok daha fazlasını anlatır. O mermiler, savaşın öyle bir tefsiri olur ki, ne koysanız ve ne yazsanız onun anlattıklarını asla tefsir edemezsiniz. O mermi, mesafenin yakınlığını, düşmanın çokluğunu ve hainlerin de ne kadar yakın olduğunu anlatır. Sırf Siyonist rüyaların gerçekleşmesi için koca imparatorluğa ihanet edilmeseydi, hastalanması için ihanet üstüne ihanet şırınga edilmeseydi, yendiğimiz o düşmanı belki de Kuzey Kutbu'nun buzullarına kadar kovalayıp oraya gömerdik. O iç içe girmiş mermi der ki: "Son iki yüz yılda sizden görünüp, adı sanı sizden olan öyle çok hain içinize sızdı ki, 'Müslüman uyanık olur' şiarına ters düştünüz. Sizden görünenler içinize girdi ve sizi sırtınızdan hançerledi."

​İşte aynı bu hakikat gibi, Risale-i Nur Külliyatı da birçok meydan muharebesinden, zındıka komiteleri tarafından yapılan taarruzlara karşı göğüs göğüse verilen mücadelelerden, alnının akı ve reçetelerinin bozulmaz tesiriyle çıkmış ve küfrün iliğini kurutmuştur. Böyle bir muharebenin her kelimesi antikadır, şekli ve sayfa düzeni bile birer savaş malzemesidir ve her Nur talebesinin muhabbet müzesinde böyle sergilenmelidir. Hatta yayınevlerinin sayfa numaraları bile orijinaline denk gelmelidir. Eğer bazıları için bunların bir kıymeti yoksa, en azından imanlarına vesile olan veya imanı güçlü bir şekilde takviye eden bu kıymetli eserlerin müellifinin arzusu ve bir nevi vasiyeti olan özgünlüğüne ve diline dokunulmaması arzusuna muhalefet etmemek, onu korumaya çalışmak, bu muharebe emanetlerine ve hatıralarına sahip çıkmak bir teşekkür olacaktır. Zaten FETÖ "sadeleştirme" adı altında büyük bir darbe vurdu. Şimdi ise başka bir ad altında, "Tahkikli ve Haşiyeli" adı altında yeni bir yanlış yapılmış olacaktır. Dönerli okumanın haricinde, istediğiniz gibi mütalaalı dersler, istediğiniz gibi şerh ve izahlar yapabilirsiniz; ancak "Risale-i Nur" adı altında yeni bir baskı şekliyle orijinaline vefasızlık etmeyiniz. Zira Risale-i Nurlara vefa ve sadakat borcumuz var. Bir resmin bile orijinalliğine dikkat edilirken, kainatı yüksek tefekkür gücüyle bir tablo haline getiren külliyatın orijinalliğine dikkat edilmez mi