'Suriye ve İran bölünür mü' veya 'liderlere suikastlar olur mu ve olursa, ne olur' gibi tartışmalardaki dile
Tamam, Suriye zor ve çetin bir mücadeleden geçiyor..
Düşman, sadece İsrail gibi gözükse de, aslında 'İsrail'in destekçisi olmak açısından, liderliği kimseye kaptırmayan ve Doğu Akdeniz'deki İsrail'i 'Amerika'nın 51. Eyaleti' gibi görüp gözeten Amerikan emperyalizminin, bu kanlı ve katil rejimi, Müslüman coğrafyalarına kendilerinin beslemesi ve sadık bir 'fino'su durumunda sürdükleri ap-açık ortada değil mi.
Washington'dan, Beyaz Saray'dan yetkili sayılabilecek bir kişinin, Netanyahu için, 'Deli gibi her yere saldırıyor..' şeklinde bir söz kullanması ve bunun, Trump'ın beyanı imişcesine değerlendirilmesi bizi aldatmamalıdır..
Daha 6 ay öncelerde, (Tavşana kaç, tazıya tut' misali), Ben bazen eleştirsem de, sen dilediğin gibi hareket et ve ne istersen süratle tamamla!' diyen bizzat Trump değil miydi
*
Suriye'de olup bitenleri, öyle birkaç cümleyle geçiştirmek olamaz.. Ama, biz yine de ana hatlarıyla birkaç noktayı hatırlayalım:
Önce, çocukluk yıllarımızda, yaramazlık yaptığımızda, büyüklerimiz tarafından, 'Seni Dürzi, seni!.' hitabına muhatap olmayan kalmamıştır herhalde.. Dürzîliğin ne olduğu veya olmadığına, 22 Temmuz Pazar günkü yazımızda biraz genişçe durmuştum.. Okumayanlar olduysa, oraya bakabilirler.
*
Ancak Suriye'de, siyasî, ideolojik ve daha da önemlisi itiqadî açıdan o kadar birbirinden kopuk o kadar kitleler var ki, şaşırtıcıdır.. Suriye'de Baasçı Esed'in hâmisi olarak uzun yıllar etkili olan İran'ın 'Devrim Muhafızları Ordusu'nun internet sitesinde Ocak -2025 ortalarında yayınlanan ve Suriye'nin itiqadî yapısı hakkında yayınlanan uzuun bir yazıya, 10 Mart 2025 tarihli yazımda etraflıca değinmiştim.
O yazıda, 26-27 milyon nüfusu olan Suriye'nin yüzde 74'ünün 'Sünnî Müslüman', yüzde 1,5 kadarının da, 'Şii Müslüman..' olduğu, İran toplumuna ilk olarak belirtiliyor ve nice okuyucular, 'Bize, bunu yıllarca niye söylemediniz' diye eleştiri yorumları yazmışlardı.
O yazıda, geride kalan yüzde 25'in 10-11 kadarının Hristiyanlardan, geride kalanlardan yüzde 10'un da -Hz. Ali'ye ulûhiyet- ilâhlık nispet ettikleri için, Müslüman olmadıklarına işaret olunan (ve de 'Baba-Oğul', Hâfız Esed- Beşşâr Esed'in de mensubu oldukları) 'Aleviyyûn' ve diğer yüzde 5 kadarının, Deraiz (Dürziler), Nusayrîler vs'den oluştuğu ifade olunuyordu.. (Mısırlı yazar ünlü laik yazar Hasaneyn Heykel ise, Suriye'de daha başka ve çok tuhaf inanç grupları olduğundan söz ederken, hatta, insan bedeninin (burada tekrarlanması münasip olmayan) bazı bölgelerine tapınan taifelerin olduğundan da bahseder..
*
Ekseriyeti teşkil eden Müslümanlar ise, kavmî /etnik ve dil açısından, büyük ekseriyeti Arap ve sonra da Türk ve Kürt etnisitelerinden oluşmaktadır.
1959-61 arasında Nâsır Mısırı ile Suriye arasında 'Birleşik Arap Cumhuriyeti' adında, siyasî bir birlik oluşturulmuş ama o birlik, iki parça arasında işgalci İsrail rejimi bulunduğundan coğrafî birlik olmadığı için yürümemişti.
*
Evet, halkın büyük ve kesin çoğunluğunu teşkil eden Müslümanların desteği ile, Ahmed Şara liderliğindeki mücadele 8 Aralık 2024 günü dünyayı aşırtan bir süratle Suriye'nin tamamına hâkim olmuş ve 57 yılı aşkın Esed Hanedanı ve 65 yıla varan Baas ideoloji diktatörlüğü buharlaşmış ve Esed ve ailesi kaçmıştı.
Yeni Suriye'de, geniş kitlelerin umutla bekledikleri bir düzenin kurulmasına zemin hazırlayabilecek bir isim olarak Ahmed Şara ve geniş halk desteği vardı.. Ama, çetin meseleleri de vardı bu ülkenin.. Yaz sıcağında ülke çapında elektriğin, günde ancak 3-4 saat verilebildiğini düşünülsün; o da Türkiye'nin yardımıyla biraz arttırılabilerek..
Böyle bir ülkede, Siyonist İsrail rejimi, kendi güvenliğini sağlamak adına bazı bölgeleri ve de kardeş diye niteledikleri Dürziler, Nusayrîler ve Aleviyyûn ve sair azlık unsurları korumak için ve komşuluk hukuku adına diyerek müdahale etmeye kalkışması, bombardımanlar yapması ve bunun Amerikan emperyalizmi ve diğer destekçilerince desteklenmesinde şaşılacak ne var Bu arada, Suriye'de, Türkiye karşısında yenilgi aldığını düşünen İran Meclisi'nde evvelki gün, İran'ın, alınganlığın ötesine varan, husumet duygularını tahrik eden konuşmalar yapılması esef vericidir.
Buna ek olarak evvelki akşam CNN Türk'te 'bir takım siyasî liderlere suikast yapılsa ne olur' konulu ve saatler süren programda, Trump, Putin ve hele de, Ali Hamaney ve Ahmed Şara'ya bir suikast yapılmasının sonuçlarını saatlerce değerlendirenlerin, sürekli kahkahalar arasında dile getirdikleri görüşler de esef vericidir. Başkaları da, benzer bir eğlenceli, istihza dolu konuşmaların yapıldığı programda Türkiye'yi, bir suikast olsa diye ele alsalar, bu tartışmacılar rahatsız olmazlar mı