Gelişmeler bize, İslam Birliği'nden başka bir çaremiz olmadığını tekrar tekrar hatırlatıyor. Biz ise halâ dünya siyasetinin yeni yönelişlerinden habersiziz.
Tamam, Birinci Dünya Savaşı'nda yenildik. Yenmek-yenilmek savaşlarda kaçınılmaz neticelerdendir. Ama bir yenilgiden sonra, 'Artık her şey bitti' demek, asıl büyük yenilgidir. Müslüman halkımız, o büyük yenilgiden sonra, her şeyin bitmediğini, bir ateş çemberinin girerek atıldığı mücadeleyle ispatladı.
Düşünebiliyor muyuz; henüz 100 yıl öncelerde, o günkü haberleşme ve iletişim imkanları içinde, Müslüman halklar arasında bugün hayal edilemeyecek derecede, dünya çapında bir dayanışma vardı.
O dönemde Ankara'daki Amerikan gazetelerinin gelişmelerini takip eden iki muhabirin tavırları ibretliktir. Bu muhabirlerden birisi, Hindistan Müslümanlarından... Diğeri, Amerikalıdır ve Amerikalı olan muhabirin, Ankara'daki havayı yansıtmak için gazetesine gönderdiği notta, 'Arkadaşım, Hindistan Müslümanlarından... Ama caddeden düzenli geçişle yürüyüş yapan Müslüman askerleri görünce, 'Askerlerimiz!' diyerek öyle bir heyecanlanıyor ki, bunu görünce, Müslümanlar arasındaki bu birlik duygusu şaşırtıyor beni...' diyordu. Öyle ya, taa Hindistan'dan gelmiş ve bir Amerikan gazetesinde muhabirlik yapan kişi, Ankara'daki askerleri görünce 'Askerlerimiz...' diye heyecanlanıyor.
*
Bunu şunun için anlatıyorum: Daha yüz sene öncesine kadar dünya Müslümanları birbirlerine her şeye rağmen böylesine bir 'kalp- gönül beraberliği' içindeydi.
Ama Osmanlı'nın dağılmasından sonra asıl dağılan, Müslüman kitleler arasında olmasa bile, 'İslam ülkesi' diye anılan yönetim sistemleri arasındaki kardeşlik duygusu olmuştur. Halâ o kopukluğu yaşıyoruz. Bunda sadece bizde yaşanan hıyanetler değil, hemen hemen bütün İslam toplumlarında yaşanan benzer körlükler de etkili olmuştur.
Amerikan ve bütünüyle Batı emperyalizmin, Müslüman coğrafyaların kalbi mesabesindeki Filistin'e yerleştirdiği ve her türlü desteği vererek cinayetler işlettiği 'kuduz fino'su Siyonist İsrail rejimi, önüne ve aklına gelen her yere saldırıyor. Başta Trump olmak üzere, koruyucuları onun her cinayetine alkış tutuyor. Bu son Katar Saldırısı'ndan habersiz olduğunu iddia eden Trump, sonunda Netanyahu'ya, 'Çok yaramazlık ettin...' havasında serzenişte bulunduktan sonra anlaşıldı ki Amerika, Katar'ın korunması için işbirliği anlaşması imzalamış. O çok hassas Amerikan sistemleri, Katar'ı savunmak bir yana, haberdar bile etmemiş. Siyonist terör örgütünün 10 kadar uçağı, Katar'ın etrafındaki ülkelerin hava sahalarından da geçmiş. Herkes ya uyumuş, ya da uyur gibi yapmış. ' Bize kimse dokunamaz...' havasında olan başkaları da benzer oyunlarla ve saldırılarla karşılaşırlarsa, şaşılmamalı... Hırsız içeride olursa, kapıya vurulan kilidin ne faydası olur
Amerika ve İsrail, kendisine problem oluşturamayacak olanları birer- birer sindirerek, problem oluşturabileceklere de gözdağı vermeye çalışıyor.
Ve Amerikan vatandaşı bir Charlie Kirk isimli, 'Filistinlilerin orada yaşama hakkı yoktur, orası bütünüyle Yahudilerindir... İslam'la savaşımız kaçınılmazdır...' şeklindeki ateşli nutukları ve Trump propagandasıyla bilinen bir genç Yahudi, evvelki gün ateşli bir konuşma daha yaparken, 200 metre uzaklıktan atılan bir kurşunla öldürülünce Trump, Amerika'da bayrakları 3 gün boyunca yarıya indirtti. İsrail rejimi de mâtemler tuttu ve Netanyahu bu cinayetin, 'Judo-Chretien (Yahudi- Hristiyan) medeniyetin işbirliğinin daha da güçlendirilmesi gerektiğini ihtar ettiğinden söz etti.
Evet, o 'Judo-Chretien işbirliği' sayesinde, Siyonist terör örgütü Lübnan'ı, Suriye'yi vurdu, İran'ı vurdu, Yemen'i vurdu. Son olarak da, Katar Şeyhliği'ni vurdu. Bu mafyatik terör örgütünün başındaki Netanyahu isimli kişi, kendilerine düşmanlık edecek her ülke ve toplumu da cezalandıracakları'nı belirterek herkese gözdağı veriyor. Tel Aviv medyasında ve Meclisi'nde '