Okuyucularla Hasbihal: Bugün hangi büyük tarihî hadisenin 100. yıldönümü

-İstanbul'dan Ali Osman Okumuş isimli okuyucu 'Gazze Faciası'nın çözümü konusunda hiç mi ümid yok' diyor.

-Ümidsizlik bize haramdır. Ancak, tedbir ve çareleri düşünmek de hepimize vazifedir. Hemen her yerde 'Yahu, 56-57 İslam ülkesinden söz ediliyor, ve dünya müslümanlarının da 2 milyar olduğundan..

Yahudilerin bütün dünyadaki nüfusları ise, 25 milyonu bile bulmuyor.. İnsan kahroluyor..' gibi yakınmaları hemen her yerde işitmek mümkün..

Evet, demek oluyor ki, kuru kalabalık olmak yetmiyor.. Her şeyden önce, 56-57 İslam ülkesi lafını kullanmak yanlış.. Evet , bu ülkelerin nüfuslarının büyük ekseriyeti müslümanlardan oluştuğu için, bunlar 'müslüman ülkeleri'dir ama, bu ülkelerin yönetimlerinde, İslam hükümlerinin uygulanıp uygulanmdığı açısından baktığımızda, hangisine 'İslam hükûmeti' denilebilir Üzerinde düşünülmesi gereken konu budur.. Bir daha hatırlayalım ki, her ne kadar zayıf ellerde güçlü bir kurum olarak çalıştırılamamış olsa bile, müslümanların büyük bir kısmını itiqadî açıdan bile sorumluluk altında tutan ve yaptırım gücü olan Hılâfet kurumu, tam 100 yıl önce, bu gün (3 Mart 1924 tarihinde) 'Hılâfet'in, TBMM'nin şahs-ı mânevîsinde mündemiç olduğu' gibi kelime oyunlarıyla bazı safdilleri uyutarak; biraz dikleşenleri ise, 'İhtimal ki, bazı kelleler koparılacaktır..' tehditleriyle, fiilen buharlaştırılmıştı.

Turgut Poyrayköylü isimli okuyucu Beykoz'dan şöyle yazıyor: 'Geçenlerde, 'kadın' demeye utandığım, ancak sokaklardaki veya batakhanelerdeki en pespaye müennes yaratıkların ağzıyla konuşan bir avukat kadın, İslam şeriatine , en şerefsizce ve ayak takımının ağzıyla küfretti.. Gözaltına aldı, 2 gün sonra da serbest bırakıldı..

Benim sorum şu.. Onu serbest bırakan hâkim efendiye sorum şu: Aynı sözleri ben senin için veya senin uyguladığın kanun düzeni için tekrarlayacak olsam, beni de serbest bırakacak mısın Size bir vatandaş olarak benim vergilerimden ödenen maaşları kendi adıma hatırlatmakla yetiniyorum..'

--...

Bir hanım okuyucumuz Sevgi Ergin İstanbul'dan da yazıyor: Evvelki gün, -sisin deyiminizle, 'taife-i laikus'un en frensiz savunucusu olan bir gazetede 'Z. O' isimli bir kadın bir şeyler yazmış..

Bir mezar ziyareti yapmış..

Yapsın..

Ama, biz bir mezara, bir türbeye gidip orada yatanlara bir dua okuyunca , bize, 'mezarlardan bir şeyler beklediğimiz' iddiasıyla ağız dolusu hakaretler yağdıranlar taifesi, kendi sevdikleri birinin mezarına gidip, orada gözyaşı dökünce, aydın oluyorlarmış..

Haydi oradan, (....)

O yazıyı okurken, kızmadım.. Güldüm, acı acı..

'HAYIIIR! Günümüzde hâkimiyet kayıtsız şartsız millette değil, birinin iki dudağı arasında! ... Laikliği savunanlar cezalandırılırken, anayasa ve yasalar yok sayılırken, karşıdevrim adım adım uygulanırken, hâkimiyet, tarikatlara, cemaatlere terk edilirken... gözyaşlarımı artık tutamıyorum!' diyor ve 'bugün ülkenin yönetiminin bir kişinin iki dudağı arasından çıkan sözle idare edildiğinden yakınıyor..

Kime

10 yıl öncelerde dudaklarından çıkan sözler hâlâ da temel ilke kabul edilenlerin mezarına şikayette bulunarak..

--Evet, bu hanım okuyucunun yazdıklarnı da ancak bu kadar özetlemek mümkün oldu..

İstanbul'dan 'Farouk Mintoiba' kardeşimiz de, tertipledikleri 'BİZİM AFRİKA' isimli programda, Cezayir bayrağı üzerinden, bir nazikçe tartışma çıktığına geçen haftaki '