Milâd'ı, -yani, Hz. İsâ Peygamber'imizin doğumunu- esas alan takvim, ve...

Yazının başlığına bazıları takılabilir. Bu yüzden hemen belirtelim ki, biz Müslümanların, 'Amentü/İman ettim..' diye bilinen ahdnameyi okurken, Allah'u Teâlâ'nın seçip insanları aydınlatmaları için gönderdiği bütün meleklerine, 'Kitab'larına, Resullerine iman ettiğimizi devamlı tekrarlarız.

Ve onların gerçek maiyetlerini biz Kur'anın verdiği işaretlerle Yeni bir miladî yıla daha girmenin eşiğindeyiz..

Evet, biz Müslümanlar bütün gerçek peygamberler, 'enbiyaullah', arasında bir fark gözetmeyiz.. Onların dereceleri Allah indindedir. Bizim onlar arasında bir fark gözetmememiz, Bakara Sûresi'nde 285. Âyet'te, '...O'nun peygamberleri arasından hiç birini tefrik /ayırt etmeyiz..' hükmü çok net olarak bildirilmiştir. Ve, onların insanlara sundukları 'ilâhî Kitab'ların hepsi de, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an, hepsi de aynı 'vahy-i ilahî' kaynağından gelmiştir ve biz sadece Kur'an-ı Kerim'den öncekilerin zamanla tahrif edildiğine ve onların aslî halinin Kur'an'la tashih edilerek bildirildiğine de inanırız.

Ve namazlardan sonraki salat-u selâmlarda da, -önceki ümmetlerin düştüğü hataya düşmemek için-, Hz. Peygamber (S)'in, 'abd ve resul' -insan olarak- kul ve (elçi) Resul' olarak gönderildiğini de devamlı okuruz..

Yani, Peygamberimizin, asla ve haşâ, 'ilâhlık' vasfı olmadığına, yaratılış itibariyle bizim gibi bir insan olduğuna inanır; amma, seçilip vazifelendirildiği büyük 'vahy-i ilâhî' mesajı dolayısıyla Resul (elçi) ve 'Peygamber -yâni, bize peyâm /haber getiren- olduğuna iman eder ve bunu devamlı tekrarlarız..

Ve, bütün önceki Peygamberlere de, asla 'ulûhiyet' (ilâhlık) nisbet edemeyiz ve bunun için, her namazda, selâm verdikten sonra, bütün enbiyayı salat'u selâm'la anarken, 'putkıranların pîri' olan Hz. İbrahim'e ve 'âl'ine, onun gerçek takipçileri olanlar mânasındaki nesillerine de salât-u selâm eyler, onlarla daimî bir barış halinde olduğumuzu beyan ederiz.

Ama, onlar kimlerdir

Mesele de orada başlıyor..

Çünkü, önceki ümmetlerin pek çoğu, Kur'an'ın açık beyanıyla, peygamberlerine ulûhiyet nisbet ettiler. *

Evet, bu münasebetle 'Milâd' konusuna değinelim.. Milâd, 'doğum' demektir.. (Mevlid kelimesi de aynı kökten gelir..

Milâdî takvimle Hz. İsâ Rûhullah'ın doğumu esas alınır.

Yahudilere gelince.. Hz. Mûsa Kelimullah'ın, sinagoglarda ve diğer yerlerde, Hz. Mûsa'ya atfedilen herhangi bir resmi bulunmamakta ve hattâ mezarı da bilinmemekte.. Esasen, Müslümanların, Yahudilere asırlarca kol-kanat germesinde onların heykelsiz bir inanç sistemlerinin oluşunun da rolü olduğu ifade edilir.. Ama, 130 yıl öncelerde 'Siyonist Yahudiler'in ortaya çıkışından ve Müslümanları asırlarca yaşadıkları topraklardan kovarak oralarda kendilerine bir yurt edinme mücadelesine girmelerinden iki taraf arasındaki münasebetler zehirlenmiştir..

***

Hz. İsâ ise, Hristiyanların büyük bir kısmı tarafından 'yarı ilâhlaştırılmış'tır.

(Gerçi, Mesihîler arasında da Arius Mektebi olarak anılan eğilimde, bu ilâhlaştırma reddedilmiştir ama onlar azlıkta kalmışlardır.. Katolik ve Ortodoks mezhebleri arasında ise, birbirlerini kiliselerine gitmeyecek kadar bir soğukluk varsa da, Hz. İsâ'ya ulûhiyet nisbet etmek konusunda aralarında fazlaca bir fark yoktur.

Evet, Hz. İsâ aleyhisselam'ın milâdının, velâdetinin kutlanması biz Müslümanları asla rahatsız etmez. Ama, bizi rahatsız eden, bir ilâhî peygamber'in veladet yıldönümü adına, dünyayı, bir yeni yılbaşı olduğu gerekçesiyle de olsa, bir tımarhaneye çevirmelerinedir.

***

Evet, Hz. İsâ'nın 2026 sene önce 1 Ocak gününde dünyaya geldiği ileri sürülür. Milad günü olarak Katolik Hristiyanlar genelde, 24 Aralık' kabul ederler. Bunun için de büyük merasimler yapılır..

Ortodoks Hristiyanlar ise , o doğum gününü 0cak ayının ilk haftasından sonra kutlarlar.. Yani, arada 15 günlük bir fark vardır..

Bu, elbette kesin olmayan bir tarih kabulüdür.. Çünkü, Hz. İsâ'nın dünya hayatının 33 yıl kadar olduğu kabul edilir ve bazı hesaplamalara göre, o veladet günlerinin değişik olması ihtimalinden de söz edilir.. Gregorian denilen takvimin bu kabullerinin kesin olmadığı da söylenir..

Bir doğumun, bir îlâhî lûtuf olarak bir hamd ve şükür ifadesi olarak kutlanması tabiîdir. Ama, biliyoruz ki, bu anmalar, o yüce Peygamber'in getirdikleriyle ilgisi olmayan yığınla saçmalıklar..

Müslümanlar da Hz. Peygamber'in veladetini kutlarlar. Ama, bu bile geçmişteki ulemâ arasında müzakere edilmiş ve hattâ, Kur'an'da açıkça zikrolunan Kadir Gecesi