Kanlıca'da bir akşam, birkaç saat...
Evvelki akşam Mustafa Şentop Hoca, Boğaz'da, Beykoz tarafında 'Cemile Sultan Korusu' diye anılan bir tarihî mekânda imiş.. Benim de vaktim olunca, bulundukları mekâna, gönderilen bir araba ile beni aldırdılar.
Dar yollardan yokuş yukarı tırmanırken, yolun kenarında, akşam serinliğinde asfalt üzerinde, arada bir geçen arabalar karşısında yerlerinden kıpırdamayan 8-10 kadar kedinin, sere-serpe yatmakta olduklarını görünce, 'Ölmüş mü bunlar' dediğimde, şoför arkadaş, 'Yok, bunların karınları tok olduğundan, akşam serinliğinin tadını çıkarıyorlar,' dedi de rahatladım.. Anladım ki, karargâhlarını zengin muhitlerinde kuran kediler bile, 'yüksek sosyete'ye mensuplar.. 'Proleterya sınıfı'ndan olanlarsa, çöp kutularından bir şeyler bulmaya çalışıyorlar.
Bir otomobilin güçlükle ilerleyebildiği daracık sokaklardan hedefimize varınca, Mustafa Hoca, 'Hattat Hüseyin Kutlu'nun şu ileride, bir sergisi var, oraya gidelim..' dedi.
Hüseyin Kutlu üstadın bazı eserlerini görmüştüm; ama, şahsî âşinâlığım yoktu..
Boğaz'a nâzır tepelerden bir yere kadar gittik arabayla, Beykoz'un üst taraflarıydı herhalde.. Geniş ve güzel bir bahçe içinde güzel restore edilmiş köşk tipi, tek katlı birkaç binanın olduğu bir mekâna vardık..
Oraya gidinceye kadar, yolda, Mustafa Hoca'nın anlattığı ilginç bir konuya muttali' oldum.
Kısaca özetleyeyim..
İsmail Heniye'nin şehîd edilmesinden sonra Ankara'ya davet edilen -kâğıt üzerinde Filistin Devleti'nin Başkanı olarak nitelenen- 'El'Feth lideri Mahmûd Abbas'ı da belki ilgilendirebilecek bir konu, bu...
Şöyle ki; Lozan Antlaşması metinlerinden daha önce fark edilmemiş bir Fransızca belge ele geçmiş.. Bu belgeye göre, 'Lozan Sulh Müzakereleri' sırasında Filistinliler adına da bir heyet de, o müzakereler sırasında Lozan'da hazır bulundurulmuş ve onlar, 'Bir Filistin devleti de kurulsun..' talebinde bulunmuş.. (O zaman ekleyelim, İngilizler, Kürt beylerine de 'Size de bir devlet verelim' demişler, ama, o Kürt beyleri 'Biz ayrılmak istenmiyoruz..' diyerek teklifi reddetmişlerdi. Nitekim İsmet Paşa da, 'Lozan'da kürdler çok namuskârâne davranmışlardır' der, hâtırâtında...)
Evet, Osmanlı enkazı üzerinde, bir devletin de Filistin'de kurulması Filistin Heyeti'nin talebi iken, o konu etrafında Lozan'da bir görüş birliğine varılamayınca, konunun halli, 'alâkadâr ilgili taraflar'ın ileride yapacakları görüşmelere havale edilmiş..
(Ahh, bu yakın tarihimiz.. Ne tuhaf ve dehşet verici belge ve bilgiler var ki, üstü açılamıyor.. Nitekim, Musul Meselesi'nde de bir yere varılamayınca, konu, 'ilgili tarafların bu konuyu sonra kendi aralarında görüşmelerine, bir uzlaşmaya varılamazsa -şimdiki BM yerinde olan- 'Cemiyet-i Aqvâm'a (Kavimler Milletler Cemiyeti'ne) götürülmesi' karara bağlanmıştı. Ama, İsmet Paşa, 1926'da Ankara'ya gelen İng. Dışbakanı'nın kendilerine bir emr-i vâki' yaptığını ve Musul Meselesi'nin kapandığını anlatmıştı, hâtıralarında..)
...Şimdi, o zaman, Filistin Meselesi'nin taraflarından olan ve İstanbul Hükûmetini de temsil eden Ankara'daki Meclis Hükûmeti ve bugün TC ile, o zamanki Filistin Heyeti'nin bugünkü devamı sayılan -kağıt üzerinde de olsa- mevcut Filistin Devleti, bu belgeye dayanarak, bir hamle yapabilirler mi
Uzak bir ihtimal gibi gözüküyor.. Çünkü, Lozan'da o, -kendilerine havale edilen taraflardan birisi olan- Türkiye, o konuyu, 14 Mayıs 1948'de dünyaya, 'İsrail diye bir devlet kurulduğu'nun ilânı sonrasında, hem de İsmet Paşa'nın 'Devlet Başkanı' olduğu bir dönemde, bu 'Siyonist çete'yi Devlet diye ilk tanıyan devletlerden birisi olmuş; yani, 1923'de kendisine havale edilmiş olan konuyu kapattığını zımnen açıklamış oluyordu.
Mahmûd Abbas'tan ise, bu gibi konularda bir şey beklenemeyeceği de öteden beri biliniyor..
Çünkü, bilindiği üzere, Mahmûd Abbâs, 1990'larda Yâsir Arafat ve Menahim Begin