'Kalplerimizde İslam olduğunu söylüyoruz da, kılıçlarımız kendi kalplerimize karşı' değil mi

Okuyucularla Hasbihal...

Evet, yazının başlığına aldığım cümleyi, aslında, Müslümanların tarihinde 14 asra yakın bir zamandır acı bir konu olan Kerbelâ Faciası sırasında yaşanmış bir rivayetten aldım.

Arap edebiyatının büyük şairi Ferezdaq, Kûfe şehrinden Şam'a doğru giderken, yolda küçük bir kafileye rastlar ve bu kafilenin Hz. Huseyn'in kafilesi olduğunu anlar ve Hz. Huseyn'le görüşmeye gider. Hz. Huseyn, Ferezdaq'a, 'Kûfe şehrinden ne haber' der.

Çünkü Kûfe'lilerin on binlerce mektupla davet ettikleri Hz. Huseyn'e ne kadar sahip çıkacaklarını anlamak ister. Ferezdaq'ın cevabı, 'Qulûbuhum maek, suyûfuhum aleyk...' der; yani, 'Onların kalbi, seninledir, kılıçları sana karşı...'

Ve sonra yaşanan hadiseler de bu özü doğrular.

Almanya'dan Zâkir Yorgancı isimli okuyucu diyor ki: 'Kerbelâ Faciasının yıldönümü olan 10 Muharrem geliyor.

Ve ben sizin yazılarınızı takip ediyorum, konulara, yorum farklılıklarına göre değil, 'Kelime-i şehadette, Kur'an'da ve Kıble'de birleşmiş olan insanların arasındaki yorum farklılıklarını, 'keşke olmasa...' diyerek, büyütmemeye çalışıyorsunuz' diyebilirim diyor.

--Aziz kardeşim, İslam'ın aslî temellerinde ihtilafımız yoksa tarih içindeki yorum farklılıkları bizi birbirimize düşürmemelidir.

Ben sadece şu kadarını söyleyeyim... Malatya civarından (İ.D) isminde, 'Dede' diye anılan bir zat vardı. 15 yıl öncelerde Almanya'ya gelmiş ve orada, 'Bizim Ali'miz, Arap'ın Alisi değildir.' gibi laflar eden bazı derneklerin yetkilileriyle görüştükten sonra, 'Allah'sız, Kur'an'sız, Muhammed'siz, nasıl Ali taraftarı ve seveni olunurmuş' diye bir açıklama yapınca, hemen taifeden dışlanmıştı.

Bu vesileyle ekleyeyim ki, İran'da, İnkılab'ın ilk yılında, 45 sene önce öldürülen büyük bir âlim olan Murteza Mutahharî vardı. O, 'Biz, Hz. Huseyn'e Yezid'in yaptığı zulümlerden kat kat fazlasını, Huseyn'e sahip çıkmak adına yapılan tuhaf anma törenleriyle yaptık, İslam'ın ilk asırlarında böyle bir şey yoktu...' diye yazmıştı, bir kitabında...

Turhal'dan Orhan Kılıçoğlu diyor ki: 'Bu mesajı size yazdığım gün, 3 Temmuz idi ve Muharrem orucunun 8'inci günündeydim... Elbette aramızda, âlim kimseler de var veya vardır; ki, bizim buralarda onlara 'Dede' denilir ve Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt soyundan gelenlere itibar olunur. Ama benim çevremde, bu mezhep meselelerini öyle fazla derinlikli izah edebilecek kimseler yoktur. Elbette bizim aramızda da, karşı taraf arasında da, namazında niyazında olan temiz insanlar vardır.

Ama genelde birbirimizin yemeklerinden bile uzak dururuz. Meselâ, bizim hanımların mübarek gün ve gecelerde yaptıkları ve komşulara dağıttıkları helvaların yenilmediği, atıldığı, çöplerde olduğu görülür. Karşı tarafın bu gibi yemek veya yiyeceklerine aynı şekilde iğreti bakılır. Ve inanırız, haberimiz yok İslam'dan.

Ben kendi adıma, İslam bu değildir herhalde, diyorum.

--Evet, bu okuyucumuzun özlerine ekleyecek fazla bir öz bulamıyoruz. İnşallah, Müslümanlar bu gibi kalpleri uzaklaştırıcı konulardan İman ferasetiyle uzaklaşırlar.

İstanbul'dan Salih Hürgezen isimli diyor ki mesajında: 'Selahaddin ağabey, 'güya, dünya hadiselerini takip ediyoruz', diye kendimizi mazur göstererek cep telefonumuza gelen yığınla mesajlara bakmak için saatlerce vakit ayırıyorum', niceleri gibi... Ama sizin evvelki günkü yazınızı okuyunca, baktım, Londra'nın Belediye Başkanı Saadik Khan isimli ve Pakistan asıllı bir Müslüman imiş. Sonra, yine Pakistan asıllı olup, 33-34 yaşlarındaki Zohran Mamdanî