Hakkını savunmayanların zillet içinde yaşaması tabiîdir

Okuyucularla Hasbihal..

Pazar günleri, okuyucularımızın görüş ve eleştirileri etrafında yaptığımız bir

Hasbihal'e daha, hayırlı çalışmalar dileği ve selâmlarımızla başlıyoruz

Hakkını savunmayanların zillet içinde yaşaması tabiîdir.

*Cuma günü Amasya'da ziyaret ettiğim Kız İmam-Hatib Lisesi'nde, 5-6 kızımızın çıkarmak hazırlığı içinde oldukları bir dergi için sordukları suallerle başlayalım, sohbete..

İlk sual özetle şöyle idi: 'Aksâ Tufanı'nın 2. Yıldönümü'nde Gazze'deki durumu nasıl değerlendirmek gerekiyor Ve, 'böyle eylemlere hazırlıksız girişilmemeliydi..' diye aykırı görüşler dile getirenlerin haklılığı var mıdır'

-- Bu suale cevap vermeden önce bir durum muhakemesi yapmamız gerekir.. Şöyle ki, asırlardır nesilden nesile aidiyetinin bize aid olduğu, intikal eden tapu kayıtlarıyla da sabit olan evimizi- barkımızı , bağ ve bahçemizi, her şeyimizi bir takım zorba haydutlar güruhu silah zoruyla gasb ederlerse, 'N'apalım, zorbalar geldiler, yerküre üzerinde her neyimiz varsa, varımızı-yoğumuzu silah zoruyla gasb ettiler, gücümüz olmadığından, haklarımızdan vazgeçtik..' demek gibi bir zilleti kabul eder miyiz

Filistin Meselesi'nin özünü anlamak için de, böyle bir tabloyu gözümüzün önüne getirmemiz gerekir. Vereceğimiz cevaplara göre, hakkımızı savunmak için mücadele vermeyi kabul edip etmiyeceğimiz ortaya çıkar. O zamandan beri İsevîler / Hristiyanlar , Yahudileri, entrikacı ve lanetli olarak bildiler ve onlar da kendilerini koruyabilmek için her türlü hileyi caiz gördüler.. Bunun için de asırlarca, her türlü felaketlerde, salgın hastalıklar ve depremler ve açlık kıtlık ve hayat pahalılığında Yahudileri aslî sebeb bildiler.

Yahudiler, 3 bin 500 yıl öncelerde Babil Kralı Nabukednazer tarafından Babilonya'dan çıkarıldıktan sonra dünyanın her bir tarafına dağıtılmışlardı..

-Bir Yahudi olduğunu söyledikleri- Hz. İsâ'nın nübuvvetinin kendileri aleyhine düşünerek, onun aleyhinde her türlü entrikayı caiz gördüler ve Roma İmparatorluğu'nun Filistin Valisi Platus'a idâm ettirdiler. (Biz Müslümanlar ise, Kur'an'ın beyanına göre Hz. İsâ'nın, o hengamede Allah tarafından korunduğuna, idâm edilenin, Hz. İsa olduğu sanılan bir başkası olduğuna inanırız.) Platus ise, aslında, o idamdan yana olmadığını, ama, o idam edilmezse Yahudilerin isyan edeceklerini söyledikleri için idam ettirmek zorunda kaldığını söylemişti, tarihî rivayetlere göre..

Ondan sonra da, Yahudiler dünyanın her yanında, devletleri olmadığı için- gayrimenkul almadılar, o altın gücüyle altın ticaretini kendilerine düstur edinerek varlıklarını asırlarca sürdürebileceklerini düşündüler ve kendilerini koruyabilmek için de için, Hristiyan şehirlerinde 'getto' denilen 'iç-kale' türü, surlarla çevrili özel mahalleler geliştirdiler.

Hristiyanlar onları lanetle anarken; Müslümanlar insanların inançları üzerinde baskı kurmayı inançları gereği asla caiz görmediklerinden, Müslümanlar arasında rahat yaşıyorlardı. Ancak, Theodor Herzl denilen bir Yahudi lideri, 1897-Basel şehrinde, Yahudilerin de yeryüzünde bir vatanının olması ideali için, ilk Siyonist Yahudi Kongresi'ni topladı. O zaman düşünülen muhayyel vatan o tarihten 20 sene sonralarda, 1917'de ise, İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour, Osmanlı Devleti'nin yenilgisinin artık kesinleşmeye başladığı ve Ordusunun geri çekildiği sırada, Yahudilerin Filistin'e göç etmeleri çağrısını yaptı. Basel Kongresi'nden 50 yıl sonra ise, 2. Dünya Savaşı'nın galip devletleri Amerika, Sovyet Rusya, İngiltere, Fransa tarafından, İsrail adında bir devletin varlığı ilan ettiler. Trump'tan önceki Amerikan Başkanı Joe Biden'ın açıkça, , 'O zaman, İsrail adında bir devlet kurulmamış olsaydı bile, biz Batı dünyası, böyle bir devleti orada yine kurardık..'