Hakk'a değil, 'güce tapanlar'ın geldiği nokta, bu!
Rahmetli Necîb Fâzıl, bazı olumsuz söz ve davranışlarıyla zirve yapan bazı kişiler hakkında konuşurken, 'O, alçak bile değildir; çünkü alçaklık yine de bir seviye ifade eder; o bir çukurdur' derdi.
Amerikan medyasında Trump'ın mantıkî tutarsızlığını dile getiren bazı yazılar var ki, hattâ bazıları, 'Bu sözleri söyleyen bir kişinin 'aptal' derecesinde sayılması gerektiğini' bile belirtiyor ve bu konuda ilginç örnekler sunuyorlar.
Amerikan Başkanı başka bir ülkeye savaş açmadan, nasıl saldırdığını ve uluslararası hukuk kuralları vs. gibi kıstasları hatırlamaksızın, utanmadan ve övünerek dile getiriyor.
Güç ve zorbalık karşısında herkesin başını eğmesi isteniyordu. Dünyada yükselen bazı itirazlar ise, o emperyal şeytanî düzen tarafından boğuluyordu. Hattâ, Amerikan sistemi içinde bile, ondaki bu 'gücetaparlık' gösterisine güçlü ve etkili şekilde itiraz eden kimse de çıkmadı. Çünkü çağdaş zorbalık anlayışının savaş kurallarını bizzat Trump, 'kuralları güçlüler koyar...' diye belirtiyordu.
İşbu zamane firavununun, -herkese açık olmayan bir toplantıda- bir kısım Amerikalılarla konuşurken, Rusya lideri Putin'i, 'Ukrayna'yı işgale kalkışırsan, Moskova'yı yıkarım!' diye tehdit ettiğine dair gizli ses kayıtları, dünya kamuoyunu karıştırdı.
Dahası, o konuşmada, Trump'ın, Çin'in, Taiwan adasına ve oradaki Nasyonalist Çin rejimine saldırması halinde- 'Pekin'i vuracağı'nı da Putin'e söylediği'ne dair sözleri yansıdı. (Mao liderliğindeki 'komünist güç'lerle Çan Kay Şek liderliğindeki 'Nasyonalist güç'ler arasındaki çetin mücadeleler sonunda, Çan Kay Şek, 1949'da yenilgiye uğrayıp güçlü olduğu Taiwan adasına sığınmış ve orada bütün Çin'i temsil ettiği iddiasıyla 'Nasyonalist Çin' adında ve Amerikan destekli bir rejim kurmuş ve bu rejim, Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nda, -'Veto hakkı olan 5 Daimî Üye'den birisi olarak Çin'in temsilcisi sayılmışken, kıta Çini karşısındaki etkisini iyice yitirince, 1970'li yıllarından başında Çin'in temsilcisi olmaktan çıkarılıp, oradaki rejim, hâlâ da Amerikan desteğiyle ayakta tutuluyor. Ve Çin'in, Taiwan'daki -o Amerikancı- rejimi ortadan kaldırmaya kalkışması halinde, Trump'ın, 'Pekin'i vururum...' tehdidini Putin aracılığıyla Pekin'dekilere duyurduğu anlaşılıyor.)
Trump, bu zorbalığını bütün dünyaya dayatmaya kararlı gözüküyor. Ve bunun için de son İran saldırısını 'muhteşem zafer' diye tekrar tekrar anlatıyor.
Hint Okyanusu'ndaki Amerikan Üssü' Diego Garcia adasından kalkan ve sadece Amerika'nın elinde 21 adet bulunan dev bombardıman B2 uçaklarıyla, 3-4 bin km uzakta, İran içindeki nükleer tesislerin bulunduğu yerleri 'tamamıyla yok ettik' derken, evvelki akşam da, yine öyle bir gururla konuşuyordu ki, 'muhteşem bir operasyondu...' demekten kendisini alamıyor; 'harika iş çıkardılar...' dediği operasyonda vazife alan herkese teşekkürlerini belirtiyordu.
O saldırılar ve bombardımanlar sonunda hedeflerini, 'Tamamıyla yok ettiler veya etmediler'; bu kesin değil. İran makamları 'askerî hedefleri vurduk' dediklerinde, bunun yalanlamasını Netenyahu'dan da önce Trump yapıyor; İsrail'in hassas askerî noktalarının, İran füzeleriyle vurulduğu inkar ediliyordu.
Ama uydudan çekilen fotoğraflar 3-4 gün önce, dünya medyalarına da yansıdı ve anlaşıldı ki, birçok askerî hassas nokta vurulmuş, yerle edilmişti. (Gerçi, bunu Trump da itiraf edip, 'iki taraf da ağır tahribat gördü' dediği duruma, kendilerinin ondan sonra ve Siyonist İsrail rejimin daha güç duruma düşmemesi için müdahale ettiklerini belirtiyordu. Amma, açık bir askerî savaş ilânı olmaksızın...
Ancak, yarınlarda, bir başka güç de, New York ve diğer Amerikan şehirlerine ve hassas askerî noktalara saldırıverse, o zaman bu gibi fiilî savaş ilanlarının, hemen nasıl insanlık dışı ilân edileceğini tahmin edebiliriz.)
Trump'ın Putin'e söylediği açıklanan ve henüz reddedilmeyen 'Moskova'yı da vururum, Pekin'i de...' gibi sözleri karşısında 'Putin'in ne dediği de açıklanmadı henüz. Ama Putin'in, Ukrayna siyasetinden ve savaşından kendi hedeflediği şekilde netice almadıkça el çekmeyeceği' kanaati,