'Fetih' anlayışına 50 yıl sonra yeni bir saldırı vesilesiyle..

Dertlerimize 'deva' olmak niyetiyle bir siyasi parti kurup, onun lideri olan kişi, Suriye'deki son gelişmeleri 'fetih' olarak niteleyenler konusunda, ilkesi nedir bilmediğimiz bir ekranda, 'Fetih Psikolojisi kendisini besleyen yanlışları da beraberinde getirebilir..' buyurmuş; geçen hafta..

Bu kişi, 'Fetih psikolojinin başkalarınca çarpıtılabileceğini' filan söyleseydi, yerinde bir ikaz olarak görülebilirdi. Ama o kişi, öyle demiyor; 'Fetih psikolojisi'nin, kendisini besleyen yanlışları da beraberinde getirebileceği'nden söz ediyor.

'Fetih psikolojisini besleyen yanlışlar' lafı, fetih anlayışı konusunda yapılmış ağır bir bühtandır.

Kaldı ki, Başkan Erdoğan da, Suriye'deki son gelişmeleri değerlendirirken, 'Fetih' Suresi'nden, 'innâ fetehnâ leke fethen mubînâ..' ayetini okuyordu; Suriyeli milyonlarca Müslümanlarla hem-sedâ olarak ..

Başka bazı çevrelerse, bu 'fetih' sözünü, askeri işgal ile aynı göstermeye çalışıyorlar..

İslam'da fetih, memleketler, şehirler ele geçirmek için değil, 'İlâ'y-ı kelimetullah' dâvası, yani, Allah'ın dininin, Allah'ın arzının her tarafına hâkim kılınması niyetiyle yapılan bir mücadeledir.

Ama, bizim siyasî hayatımızda 'fetih, fatih' gibi terimler etrafında her zaman tartışmalar olmuştur; hele de son 50 yılda..

Konuyu anlatabilmek için, son 50 yıllık geçmişe de bir bakmakta fayda olsa gerek..

14 Ekim 1973'de yapılan seçimde, 450 sandalyeli Meclis'te Ecevit'in CHP'si 185, Demirel'in AP'si ise 149, Erbakan'ın MSP'si 48, Demirel'den ayrılanların kurduğu Demokratik Parti ise 45 milletvekili çıkarmıştı..

Bu tabloya bakan Demirel, CHP ile 'büyük koalisyon' kurmayacağı gibi, MSP ve DP ile 3'lü bir 'ortak hükümet'e de, 'Millet bize muhalefet vazifesi verdi..' diyerek, kesin bir 'Hayır!' çekiyordu.

Seçimin asıl sürprizini 48 milletvekili çıkaran Erbakan'ın MSP'si yapmıştı; ve o olmadan bir hükümet kurulamayacağı anlaşılmış; ve önceleri hiç olmayacakmış gibi bakılan 'CHPMSP ortak hükümeti, niye olmasın' sorusu, bir an önce 'hükümet' olmak isteyen kesimlerce daha bir mantıklıca görülmeye ve konuşulmaya başlanmış ve Ecevit, 'Halkın bir kısmının ülkenin yönetiminden dışlanmasının 'tarihi bir yanılgı olduğu'nu söylemeye başlamıştı. Keza, 1923 sonrasında ve üstelik zorla dayatılan 'şapka ve diğer kıyafet değişiklikleri'nden başka bir özelliği olmayan 'sosyal üst yapı' dayatmalarının 'devrim' diye takdim edilmesinin yanlışlığından söz ediyor, onların komikliği için 'gardırop devrimi' diyordu.

Bunlar o zamana kadar sıkboğaz edilen kitleleri umutlandırıyordu.

Bu satırların sahibi de, 'Bâb-ı Âli'de SABAH' isimli gazetede, 1972 sonlarında başladığı günlük yazılarında ve halkın büyük kesimlerinin, inanç ve kültür değerlerine resmî ideoloji hassasiyetiyle hışımla bakılmasının 'tarihi bir yanılgı' olarak görülmesini desteklemekteydi. Ama, Ecevit'in, bu gibi sözlerinin samimi olup olmadığı konusuna da dikkati çekmekteydi.

O sıralarda bir hastanede yatmakta olan Mustafa İsmet İnönü ise, MSP'nin ortak olacağı bir hükümetin kurulmasına kesinlikle karşı idi ve 'laik rejimin saf dışı ettiği bir sosyal kesimin 50 yıl sonra rejimin içine girmesinin son derece zararlı olacağını' söylüyordu.

(Bu arada belirtelim ki, İsmet İnönü, 25 Aralık 1973 günü, 89 yaşında vefat etmişti. Yani, 2 gün önce, 51. Ölüm Yıldönümü idi.

70 yıla yakın bir süre siyaset sahnesinde olan ve sevenleri de, sevmeyenleri de bulunan bir kişi, hakkında bir özel 'koruma kanunu' da olmadığı halde, hakaretlerle anılmadı, onu putlaştıran da olmadı.)

Biz yine dönelim, siyasi sahnede İslami kimliğiyle açıkça yer alan Erbakan'ın temsil ettiği hareketin 1923'den sonraki 50 yıllık dönemde ilk kez bir hükümet içinde yer alması etrafındaki tartışmalara..

O sırada bu satırların sahibi de, 'O karma hükümetin bize ne faydasının olacağını' düşünerek o konuya sıcak bakmıyordu. Erbakan Hoca, 'Bu kardeşimiz niye karşı çıkıyor Getirin, onu şifalandıralım..' demiş..

İstanbul'da olduğu bir sırada, gidip görüşmüştüm..

Erbakan Hoca, yarım saati bulan izahlardan sonra.. 'Muhterem kardeşim, biz, herkesçe bilinen İslami kimliğimizi gizlemeden, 1923-1973 arasında, yarım asırdır dışlandığımız bir sistemin içine giriyoruz, elbette her şey bir anda düzelecek değil; ama, biz bu yola ilk olarak çıkmış olacağız.' diyordu. İkna olmuş, ya da, 'şifalandırılmış'tım.. Ve, hükümet de kurulmuştu..

Evet, bir 'tarihi yanılgı' reddedilerek kurulan o