Farklı dini ve kültürel bünyelerde de, benzer sosyal zaaflar görülebilir

Pazar günleri, okuyucuların tenkid ve görüşlerine ayırdığımız bu sütunda, bir 'Hasbihal'e daha selamlarımızla başlıyoruz:

İstanbul'dan İlyas Dönmez, Amerika'da Başkanlık Seçimi'ni Trump'ın kazanması üzerine 8 Kasım Cuma günü yazdığım makalede, Amerikan Kongresi'nin önemli isimlerinden ve kendisi Yahudi olduğu halde, İsrail rejiminin cinayetlerine en şiddetli şekilde karşı çıkışıyla bilinen 86 yaşındaki senatör Bernie Sanders'in, Demokratlar'ın yenilgisine değinirken, 'İşçi sınıfı insanlarını terk eden bir Demokrat Parti'nin, işçi sınıfının da onları terk ettiğini görmesi çok şaşırtıcı olmamalı... (...) Demokrat Parti'yi kontrol eden büyük paralı çıkar grupları ve iyi maaşlı danışmanlar bu felaket kampanyadan gerçek dersler çıkaracak mı Onlar milyonlarca Amerikalının yaşadığı acıyı ve siyasî yabancılaşmayı anlayacaklar mı Bu kadar çok ekonomik ve siyasî güce sahip olan ve giderek güçlenen oligarşi ile nasıl başa çıkabileceğimize dair herhangi bir fikirleri var mı" sözlerine yer verişime dikkati çekiyor ve o durumun sadece Amerika'da geçerli olmadığını, bu konunun bizim toplumumuzda da benzer durumlar ortaya çıkardığını belirtiyordu.

--Elbette muhterem kardeşim, biz de esasen, birbirine çok uzak ve farklı kültürlere dayalı toplum düzenlerine sahip olsalar bile sosyal rahatsızlıklar ve zaaflar konusunda, ortaya çıkan sosyo-psikolojik yansımalar arasında benzerlikler olduğunun zihinlerde yer etmesi ve ders alınması için aktarmıştık o tespitleri...

Bu gibi sosyal hastalıklar bütün toplumlarda ve bütün devirlerde de böyledir... Hatırlayalım ki, Emevî saltanatının zulümlerine karşı ayaklanan ulemâdan bazıları, aradan yıllar geçtikten sonra, bir heyet oluşturup, Sultan'a gider ve 'Efendimiz... Ne güzel ümitlerimiz vardı... Ama bunca mücadelelerden sonra, ne düzeldi' kabilinden dert yandıklarında, zamanın sultanının, 'Aman be efendilerim! Bir dünya saltanatıdır, bize de ulaşmıştır; bırakın, biraz da bir sürelim...' dediği rivayet olunur...

Biz de en üst yönetici ve kadronun dikkatli ve rikkatli davrandıklarına itimat ettiğimiz halde, alt birimlere doğru indikçe, kendilerine yabancılaşmış örneklerin daha bir çoğaldığına şâhit oluyoruz. Bu durumda, asıl sorumluluk, alt kademelere sızan fırsatçıların değil; elbette ki, daha dikkatli olmaları açısından, yine en yukarıda olanların omuzundadır.

İstanbul'dan Cemâl Aydın dostumuz da Cuma günkü yazımda, 250 sene öncelerdeki ünlü Fransız düşünürü Voltaire'den, 'Avrupa'dan Amerika'ya giden göçmenlerin Amerikan kıtasından 12 milyon kadar yerli insanları öldürdüklerini' aktardığım konuya parantez açarak, (sonraları Müslüman olan) Roger Garoudy'nin, 'İsrail, Mit'ler ve terör' kitabında, 'Amerika kıtasının 80 milyonluk nüfusundan 60 milyonunun imha edildiğini, geriye kalan 20 milyonun da ağır işler ve çetin hayat şartları sebebiyle kırıldığını ve sonra Avrupalı köle tüccarları aracılığıyla Amerika'ya Afrika'dan 20 milyon kadar götürüldüğünü, o insanların da yakalanmaları veya yollarda götürülmeleri sırasında ölenlerle birlikte tarihin en büyük soykırımına uğradığını; ama, Yahudiler'in, sadece Hitler Almanyası'nda kendilerine karşı işlenen suçları, dünyaya tek 'soykırım' olarak tanıtan etkili propagandalar yaptıklarını' belirttiğini aktarıyor, özetle...

--Evet, (merhûm) Garoudy'nin bu rakamları, daha sonraki araştırma imkânları açısından daha sağlıklı olabilir... Bu durumda Voltaire'in yazdığı rakamlar da çok küçük kalır... Ama 250 sene önceki iletişim imkânları açısından baktığımızda Voltaire'in o rakamları ifade edebilmesi bile kolay değildi.

350 sene öncelerde dünya nüfusunun 400 milyon kadar olduğundan söz ediliyordu... Hatırlayalım ki, 70 sene öncelerde de dünya nüfusu 1,5 milyar deniliyordu; şimdi ise, 8 milyarı aşmış durumda... Demek ki, Garoudy'nin sözettiği, 'Amerika'da öldürülen 80 milyona yakın yerli insan', o zamanlar, bu rakamlara dahil edilmemiş olmalı...

Hollanda'dan Nureddin Tataroğlu diyor ki: 'Hollanda'da da, İsrail rejiminin bir futbol takımı ile Hollanda'nın bir futbol takımı arsında yapılacak maça, ellerinde İsrail rejimini destekleyen pankart ve flamalarla stada gelen Yahudiler, bu aymazlığa tahammül edemeyen kalabalıklar tarafından bir güzelce dövülmüşler, ellerine sağlık...

Tabiî, bu dayak faslı, Hollanda kamuoyuna hemen, Yahudi sermayelerin elindeki medya kuruluşları aracılığıyla 'Müslümanların işi' olarak gösterilmeye çalışıldı. Ama öyle değil... Buradaki Müslümanlar devamlı polis gözetiminde oldukları için, sosyal tarafı ağır basan hadiselere karışmamaya dikkatlidirler. Hollandalı o şımarık Yahudilere dayak atanlar, Gazze'de işlenen o korkunç barbarlıklara duydukları hınçla hareket eden kimselerdi ve şimdi, onlar, medyadaki o suçlamalara bakarak, 'Yani, Yahudileri patakladık diye hemen Müslüman mı olduk' diyorlar, kendi aralarında...

Amerika- Chicago'dan