'Esed Hanedanı ve Baas diktatörlüğü'nün devrilmesinden bir yıl sonrasına bakmaya çalışırken...

8 Aralık 2024 günü, (Oğul) Beşşar Esed iktidarı ve yarım asrı geride bırakan Esed Hanedanı devrildiğinde, halk kitlelerinin ilk devirdikleri de (Baba) Hâfız Esed'in, Şam'ın en büyük ana meydanlarından birinde bulunan heykeli olmuştu.
Darısı, bütün heykellerin ve heykelperestlerin başına, İnşaallah..

(Ama, asıl konuya girmeden, Suriye'nin son 500 ve hele de son 100 yılına kısaca bakmak gerekiyor..)

***

Arap diyarlarında 'Bilâd-ı Şâm' (Şam beldeleri) olarak anılan Suriye, daha önce Mısır'daki Memlûk Sultanlığı'nın hakimiyetinde iken Ağustos-1516'da Osmanlı sultanı Yavuz Selîm'in Memluk Sultanlığı'nın ordularını Mercidabık Meydan Savaşı'nda yenmesiyle Osmanlı'ya katılmıştı.. Bu durum tam 402 sene sürdü. Ama, özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında, Suriye'deki karışıklıkları önlemek için, 'İttihad-Terakki' döneminin 3 ünlü paşası olan 'Enver-Talât - Cemâl'den -ayyâşlığıyla da ünlü- Cemâl Paşa'nın Suriye Genel Valiliği'ne getirilmesi ve oradaki çok sert uygulamaları, onun bugün bile, halk arasında 'Saffâk (Kan İçici) Cemal' diye anılmasına yol açtı ve 'ayrılıkçı cereyanlar' daha da güçlendi.. Bu arada, İngiliz orduları 1917-18'lerde Filistin ve Suriye'ye girdiler ve Mustafa Kemal Paşa'nın, komutasındaki 7. Ordu'yu, savaşa sokmayı tehlikeli görüp, önce Halep'e ve sonra da Adana'ya çekmesiyle; Suriye, fiilen İngilizlerin hâkimiyetine geçti.

Suriye artık İngilizlerin elindeydi, ama, kendileriyle o savaşta müttefik oldukları Fransa'nın payına da bir şey vermek isteyen İngiltere, kendi cephesini güçlendirmek için, Suriye ve Lübnan'ı bütünüyle Fransa'ya savaş ganimeti olarak sundu..

Suriye 1918'den 1945'e kadar 27 yıl Fransa'nın sömürgesi olarak kaldı.. Ve 1945 yılında bağımsız bir devlet olarak kabul edildi.. İlk Devlet Başkanlığı'na da 'Şükrî el'Kuvvetli' getirildi.. Daha sonraki dönemlerde, Devlet Başkanlığı'na gelen Edib Çiçekli (ki, arabçada 'ç' sesi olmadığından, 'Şişekli' diye telâffuz olunurdu) ve Nâzım el'Quddûsî gibi isimler, Osmanlı sonrasında sınırlar çizilirken, gerçekte ailelerinin yarısı Suriye'de ve diğer yarısı da Türkiye'de kalmış kimselerdi..

***

Suriye, Mısır'ın ünlü lideri Nâsır'ın 'Arap Birliği' idealine uygun olarak, Şubat-1958'de, ilk adımı, Mısır- Suriye Birliği'nden oluşan 'Birleşik Arap Cumhuriyeti' (BAC) bünyesi içinde yer aldı ve birliğin o dönemdeki Devlet Başkanlığı Nâsır tarafından üstlenildi.. Ama, o Birleşik Arap Cumhuriyeti', yeni bir ülkeyi daha bünyesine ekleyemediği bir yana; çok sağlıklı şekilde sürdürülemediğinden, 4 yıllık bir süreyi bile tamamlayamayıp, Ekim-1961'de sona erdi ; Suriye ve Mısır devletleri yeniden eski uluslararası statülerine döndüler..

Suriye ondan sonra bir hayli iç sarsıntılar yaşadı, hattâ öyle bir durum oldu ki, her 6 ayda bir askerî darbe yapılır hale geldi.. Artık, 'Suriye'de yeni bir darbe daha oldu..' haberleri çok sıradan ve vak'ayı âdiyyeden sayılmaya başlandı.. Halk, darbecilerin arka arkaya sahneye çıkışlarını bir piyes sahnesi gibi seyretmekle yetindi.. Ama, bu olumsuzluklar sonunda Şubat-1971'de General Hâfız Esed bir askerî darbe yapınca durum değişti.. Çünkü bu darbecinin arkasında, nüfusun en azından yüzde 10'unu teşkil eden ve Nusayrî alevîleri denilen ve de Lazkiye yöresinde etkili olan kesim, Hâfız Esed'in arkasındaydılar.. Çünkü, Hâfız Esed hem o yörenin ve hem de o azlık kesimin içinden çıkmıştı. Ayrıca,­­ 'Arap kavmiyetçiliği temeli ve Sosyalizm prensipleri' etrafında şekillenmiş olan 'Baas (Yeniden Doğuş /Rönesans) Partisi'nin organizasyonu içinde de etkiliydi. Ve bu sâyede, ülkenin kamu kuruluşları ve mahallî idareler açısından her kademesinde hem Baasçılık ve hem de Nusayrîlik en büyük silahı idi.. Yani, bir noksanıyla, diğer bütün kartlar Hâfız Esed'in elindeydi.. Hâfız Esed'in elinde olmayan tek kart, Baas Partisi'nin Arap dünyasındaki beynelhalk/ halklar arası ortak liderliği' kartı idi.

Çünkü, Irak'taki Baas Partisi'nin lideri olan Saddam Hüseyin, dayısı General Hasan el'Bekr'in, Irak'ta hâkimiyeti bir askerî darbe ele geçirmesi sâyesinde, Irak'ın petrol zenginliği imkânlarının da yardımıyla, Arab dünyasındaki bütün Baasçı hareketlerin lideri havasında imiş gibi hareket ediyordu..

Ama, Suriye'yi eline geçirmiş olan Hâfız Esed de, bütün Baas hareketleri'nin liderliğini öne sürüyordu. Ancak, Esed'in 'Baas liderliğinin Saddam tarafından kabul edilmesi düşünülemezdi..

Bu ikisi arasında, Baas liderliği açısından ilan edilmemiş bir psikolojik savaş sürerken..