Emperyalizm, aynı oyunu Türkiye'ye de oynamamış mıydı ki, Suriye'de de oynamasın

'Önce, Eskişehir'deki orman yangınını söndürmeye çalışırken, alevlerin ortasında kalıp hayatlarını kaybeden vazifeli 10 personele rahmetler ve geride kalan yakınlarına sabırlar niyaz ederken.. Her tabiî felaketten sonra, hatta bu alanda sorumluluk makamında görülebilecek olan , '...filan Mühendisleri Derneği..' gibi bazı meslek kuruluşları mensuplarından birilerinin kendilerine hiç toz kondurmadan, başkalarına ait hataları saymaları ilginç..

Elbette bu konuda Karadeniz'in ormanlık bölgelerindeki köylerden gelen bu satırların sahibinin de söyleyecek sözleri olabilir. Ancak, şu kadarını belirteyim ki, bu mevsimde, mahsul kaldırıldıktan sonra geride kalan 'anız yakmak'tan maksat, yanan o otların artıklarının toprağa gübre olarak karışmasını sağlamak.. Aynı şekilde küçük bir ateş yakmak için kuru otları tutuşturmanın da, hafif bir rüzgârla ormanlara sıçraması bu büyük yangınların en büyük etkenlerinden olsa gerek..

Almanya'da (tarlaların arasından, bisikletimle gider-gelirken) yıllarca gördüğüm bir uygulamayı Tarım ve Orman Bakanlığının ve başka ilgililerin dikkatlerine arz etmek isterim:

Buğdaylar ve diğer mahsuller ekilip biçildikten 1-2 gün sonra, geride kalan 'anız'lar, tarlalar sürülerek toprağa gömülüyor ve o ot saplarının toprak altında çürüyüp gübreye dönüşmesi sağlanıyor.

Bu yöntem, hayret ki hayret, bizde akledilmiyor gibi.. Daha başka yöntemler de var dünyada ama, en yaygın olanını, bu büyük acı dolayısıyla arz etmek istedim.

*

Ve gelelim, asıl konumuza..

Tom Barrack, B. Amerika'nın hem Türkiye'deki büyükelçisi, hem de Trump'ın 'Suriye özel temsilcisi..'

Büyükbabası Beyrut'ta yaşayan bir Osmanlı vatandaşı idi. Aile, daha sonra Amerika'ya gitmiş.. Torun Tom Barrack da diplomat olmuş ve dedelerinin asırlarca yaşadığı coğrafyaya elçi olarak gönderilmiş..

Barrack, ilginç laflarla gündeme geliyor.. Önce, Birinci Dünya Savaşı'nda yenilgiye uğramasından sonra 'Osmanlı'nın, Sykes-Picot Antlaşması'nda parça parça edilmesinin yanlışlığı'na dair laflar etti, 'aynı hatanın tekrarlanmayacağını' söyledi; âdeta, Batı Dünyası adına konuşuyormuş ve onların hepsi de o parçalanıştan pişman imişler gibi..

Sözün burasında bir okuyucunun, T. Taşbaş isimli bir doktorun, internetteki kendi köşesinde ilginç ve farazî bir tarih yorumu ulaştı.. O farazî yorumda, Dr. Taşbaş, 'Alternatif- 1918' sahnesini canlandırarak, 'tarih, başka türlü cereyan etmiş olsaydı, neyin, nasıl olacağını anlatarak, özetle şöyle diyordu:

*

'Alternatif 1918.

İngiltere, Fransa ve İtalya 1. Dünya Savaşı'nı kaybetti.

Mehmetçik, Londra, Paris ve Roma'ya girdi. 3 ülkede de bağımsızlık hareketleri başladı.

Bağımsızlık hareketlerinin temsilcileri ile Dersaadet İstanbul'da konferanslar yapıldı.

İngiltere'ye koşulan şartlar:

Krallık kaldırılacak; anayasal bir Cumhuriyet kurulacak; ülke bir 'ulus devlet' olacak.

İngiltere Kilisesi'nin bir başı olmayacak.

İmparatorluğun eski topraklarındaki milletlerle, 'Devlet-i Aliyye' (Osmanlı) müsaadesi olmadan, hiçbir ilişki kurulmayacak.

St.Paul Katedrali müze olacak.

Alfabe (Latin alfabesi) değişip, Osmanlı Alfabesi olacak.

İngilizler bütün şartları yerine getirdiler. Kraliyet ailesini ülkeden kovdular. Bağımsızlık hareketinin liderini 'İngilizlerin Babası' olarak adlandırıp adına kahramanlık hikayeleri yazdılar. Her ders kitabının ilk sayfasında, her parada, her yerde onun resmi ve heykeli var. Çocuklar okullarda onun adına şiirlerle, şarkılarla büyüyor. Ortalama zekâda, sorgulama yeteneği olmayan herkes, çocukluktan itibaren başlayan bu beyin yıkama sayesinde âdeta ona tapıyorlar.

İtalya ve Fransa'da da benzer uygulamalar yapıldı.

Vatikan kapatıldı.

Ülkenin çıkarlarını, hiçbir menfaat olmadan savunacak bir monark aile kalmadığı için, İngiltere kolayca manipüle edilebilen zayıf bir ülke haline geldi.)

*

Yukardaki yorumu okuyunca, ABD büyükelçisinin o pişmanlık sözlerini bir daha hatırladım.

Ama, aynı Büyükelçi, o pişmanlık ya da hayıflanma sözlerinden birkaç hafta sonra, 'Suriye hükümeti çökebilir' gibi kehanetlerde bulunmaya başladı..

Ne de olsa, Trump'ın Türkiye'deki temsilcisi.. Onu hakkıyla temsil ediyor..

Tıpkı Trump gibi, bir öyle, bir böyle.. Her an sözlerinin en tersini de, doğru gibi dile getirebiliyor..

Daha da önemlisi, aynı günlerde, Siyonist vampir Netanyahu, Hilafet'in yeniden kurulmasına ve Osmanlı'nın geri dönmesine de imkan olmadığı gibi laflar ediyordu; bizdeki nice askerî darbelerin liderlerinin, açıklamalarını hatırladım.

*

(Daha da ilginç olan şu ki, geçen Pazar sabahı, hele de magazin tarihçiliği konusundaki sohbetleriyle tanınan bir Prof., bir TV. ekranında, bu büyükelçiyi övüyordu, 'seçkin bir diplomat' olarak.. Ama aynı Prof., kendisine 'İslam Birliği ideali' konusunda sorulan bir suale cevaben, 'İslam Birliği idealinin hayal olduğunu' söylüyor ve gerekçe olarak da, 'Endonezya'daki Müslümanların meseleleriyle Fas'taki Müslümanların sosyal meseleleri arasında bir benzerlik var mı' diye, aklınca mantıklı bir izah yapıyordu.. Ama, aynı kişi, dünyanın her bir yanından 2 milyara yakın Katolik Hristiyanların, hiç bilmedikleri ülkelerden seçilen bir Papa'ya nasıl bağlandıkları sorulacak olsa ne derdi)