'Dünya Müslümanlarının birlikte hareket etmekten başka çareleri yoktur!'
Başkan Erdoğan'ın evvelki gün, İmam-Hatip Kurultayı'nda yaptığı konuşmada, çok net olarak, özellikle komşu ülkelerle ilişkileri daha da güçlendirmek ve sağlıklı zeminlere kavuşturmak yolundaki çabaların gerekliliğine ve 'İslam İşbirliği Teşkilatı' üyesi ülkelerin de birlikte hareket etmek konusunda üzerlerine düşen büyük sorumluluğa ve böylece, emperyalizmin uzun vâdeli planlar peşinde olduğuna da zımnen dikkat çekmiş oluyordu.. Çünkü, emperyalist güçler, hele de Müslüman coğrafyaları ve halklar söz konusu olunca, nasıl bir 'topyekûn savaş' anlayışıyla ve birlikte hareket ettiklerini sergilemekte hiç ihmalkâr davranmıyorlar.
Açıktır ki, bu emperyalist saldırılar karşısına da bütün Müslüman toplumların, 'Nerede zulüm varsa, orada cihad gereklidir ve cihadın olduğu yerde de, biz Müslümanlar tek millet olarak varız..' inanç ve mantığıyla hareket edebilmeleri gerekiyor. Oksa münferiden her toplum, sadece kendi coğrafyalarındaki varlıklarını korunamaya ve kurtarmaya ağırlık verirlerse, bu büyük emperyalist saldırıyı daha baştan kaybetmiş olurlar. Ve bugünkü durumumuz büyük çapta böyledir..
Siyonist İsrail çetesi de, biz dünya Müslümanlarının bu parça-bölüklüğünden faydalanıyor ve sınırlarını her gün yeni coğrafyalara doğru kaydırmak, genişletmek peşinde.. Bunu gizlemiyorlar da..
İsrail karşıtı protestolarda, bir bağımsız Filistin Devleti tesis olunması için, 'Nehirden denize...' sloganlarının yükseltildiği günlerde, Netnayahu, 'Bu, tam da bizim istediğimiz şey..' demişti.. Çünkü, o slogan, Siyonist rejimin, aynı yerlerde ve ilk merhalede düşündüğü sınırları da ifade etmiş oluyordu.. ('Nehirden denize...' denilirken, Batı Şeria'dan, -yani Şeria Nehri'nin batısından taa Akdeniz'e kadar..' denilmek isteniyordu..)
Ve elbette daha da ilerisine.. Çünkü, Yahudiler, 'Arz-ı mev'ûd vaad edilmiş topraklar' şiarını bir inanç umdesi olarak asırlarca tekrarlamışlardı. Ve, o 'Arz-ı mev'ûd'un sınırları, 'Nil'den Fırat'a kadar..' denilen coğrafyaları içine alıyordu. Ama, bazılarınca, bu coğrafyanın çok da büyük olmadığı , Mısır'da Nil'in doğusundan Suriye'de Fırat'ın batısına kadar hayal edildiği sanılıyordu.
Halbuki, Nil'in ilk kaynak noktasından denize döküldüğü yerle, Fırat'ın doğduğu Anadolu'dan denize döküldüğü Basra Körfezi'ne kadar, Afrika'nın ortasından
Anadolu coğrafyasının ilgili bölümlerine kadar, geniiiş bir coğrafya..
Bu olur mu, olmaz mı Bu yerleri elinde tutabilmesi için, bugün bütün dünyadaki sayıları 25 milyon kadar olan Yahudilerin, 100'lerce milyonluk bir nüfusa sahib olması gerekir.. Ama, Theodor Herzl'in 1897'de Basel'de tertip ettiği ilk 'sionizm' kongresi için, 600 kadar bastırdığı 'Yahudi Devleti' isimli kitabından bile ancak 160 kadarını satabildiği belirtilir.. O zaman bir hayal olarak görülen 'sionist devlet' ideali, 50 yıl sonra gerçekleşiyordu..
Hele de, bugün, bütün emperyalist güçlerin desteğini almış olarak, daha bir frensiz hareket ediyorlar. Her ne yapsalar, emperyal güç odakları, Yahudilerin , kendi varlıklarını koruyabilmek adına, 'HERŞEY'i yapabileceklerine cevaz veriyorlar.. Yeter ki, Hristiyanların da hükmetmesine zemin hazırlayan Müslüman coğrafyalarında kalsınlar.
Nitekim, Amerikan emperyalizmi, 'Siyonist İsrail çete rejimi'nin bütün işgal tasarruflarını, cinayetlerini, zorbalık ve barbarlıklarını, 'varlığını korumak için 'en tabiî bir meşru müdafaa hakkı' olarak görüp alkışlıyor ve uluslararası hukuk kuralları filan demeden, o 'oldu-bitti'leri resmen tanıdığını açıklıyor; işgal altındaki Kudüs'ü, İsrail rejiminin başkenti olarak kabul ettiğini göstermek için büyükelçiliğini Tel-Aviv'den Kudüs'e taşıyor; Amerikan eski başkanı Trump da 'Haziran-1967 Savaşı'ndan sonra Siyonist İsrail'in işgaline uğrayan -Suriye'nin su ve buğday ambarı olarak bilinen- 'Golan Tepeleri'nin, 50 yıllık bir işgalden sonra artık İsrail'e aid olduğu'nu ağzından ilân ediyordu. Yani, zorbalık, Amerikan gücüyle uluslararası hukuk adına 'de facto' bir hak olarak görülüyor.
Bunun içindir ki, Erdoğan da Hamas'ın mücadelesinin aynı zamanda Türkiye'nin ve bütün bölge ülkelerinin de savunması demek olduğunu söylerken, bu global emperyalist saldırının tarihî hesaplarına da işaret etmiş oluyordu. Evet, Müslüman coğrafyaları, global bir