Çok önemli iki konu...

Çok önemli iki konu..

Önce, 'Fitre' konusunda, Ali Erbaş Hoca'ya saygıyla arz:

Bizim başka inanç ve ideolojilerin bağlılarıyla aramızda olan en temel farklarımızdan birisi de, kimseye kendi inancımızı dayatmayışımız ve kimseyi kendi inancımızı kabule zorlamayışımızdır. Bu özelliğimiz de, bizim şahsî özelliğimizden değil; inancımızın, (Dinde zorlama yoktur..) meâlindeki 'laikrahe fi'd-dîn..' hükmünden gelmektedir.

Başka inançlar veya ideolojilerin mensupları ise, kendi tercihlerini, inanç veya ideolojilerini bize zorla kabul ettirmeye çalışırlar ve bunun bizim toplumumuzda da ve en katı şekliyle yaşandığını unutmamalıyız.

Bu girizgâhtan sonra..

Ramazan, bizim yıllık muhasebelerimizi çok yönlü olarak yaptığımızyapmamız gereken bir aydır.

Mâli varlığımızın 'Zekât'ını her yıl bu ayda hesap ederiz.

Ya, 'zekât' nisâbına giriyoruzdur ve zekât veririz; ya 'zekât' alacak durumda, yoksuluzdur; ya da, ortadayızdır.. Yani, vermek durumunda da değilizdir, almak durumunda da..

Keza, Ramazan sona ermeden ve hatta bayram namazından önce verilmesi gereken bir de 'fitre' mükellefiyetimiz vardır.

Bayram, Müslüman'ın kendi inanç değerlerine göre mükellef oldukları vazifeleri- vecibeleri başarıyla yerine getirmelerinin, zafer kazanmış olduklarının sevinç hali demektir. Ramazan Bayramı da, Müslümanların bir ay boyunca kendi nefslerine 'gece baskını' yapıp başarı elde etmiş, zafer kazanmış ve İslâm Milleti'nin bütün kesimleriyle birlikte kazanılan bir zaferin kutlanmasıdır.. Madem ki öyle, Ümmet-i Muhammed'in maddî açıdan yoksul, zayıf kesimlerinin de bu zaferi ve sevincini paylaşmak hakkı vardır. Bunun için de, hali vakti- yerinde olanların, fakir olanları gözetmeleri gerekir ve bu sebeple de o zayıf ve yoksul kesimlere 'fitre' verirler..

İşte bu noktada, fitre vermek, almak ya da ortada olmak gibi, yani üç hal üzere bulunuyoruzdur.

Bu konudaki durumumuz uygulamada nasıldır

Şimdi, konunun asıl püf noktasına getirelim.

Her yıl Diyanet İşleri Bakanlığı ve ona bağlı Müftülüklerce 'fitre' miktarı açıklanır.

Bu seneki 'fitre' miktarı, 180 lira olarak açıklanmış.. Elbette, isteyenler, kendi günlük harcamalarına göre daha fazlasını da verebilirler ve 180 lira, en az miktardır; ama, akıllarda bu rakam kalmakta ve genelde, mükellefiyetin yerine getirildiği zehabına kapılmak gibi tablo çıkmaktadır ortaya..

'Fitre'den murat ve maksat, fakir bir kimsenin '1 günlük beslenme ihtiyacı'nın karşılanması ise; ki, bu şekilde tarif olunur..

Allah aşkına, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ilgili kurumu, bu 108'lirayı belirlerken, neyi ve nasıl hesaplıyor Belirleyip resmen açıkladığı rakam, bu ülkede, günlük hayatın akışına uygun mudur

İstanbul'un lüks yerlerinden söz etmiyorum.. Üsküdar'da orta halli insanların gittiği restoranlara gidilip bir bakılsın.. Çeşitlerine göre değişik çorbalar, 130 ilâ 180 lira arasında değiştiği görülecektir.. Evet sadece çorba..

Fitre verdiğimiz kişinin sadece çorba içeceğini düşünsek bile, 'fitre' olarak belirlediğiniz miktarı, üç öğün üzerinden hesap edelim..

Kaldı ki, 'fitre' veren kişi, yardım etmek istediği kişinin bir günde, kendisi ne ile ve nasıl besleniyorsa; 3 öğünde o şekilde besleneceğini hayal etmek zorundadır.

Böyleyken, belirlenen 180 lira, reva mıdır Allah aşkına.. Gidilsin bakılsın, bir öğünde, vasatî bir yemek istediklerinde bile, 400 liradan az olmayan ödeme yapmak zorunda olunmayacak mıdır

Diyanet İşl. Başk. Ali Erbaş hoca, o fetvacılara, o 180 lira rakamını neye göre belirlediklerini sormalı ve gerekli düzeltmeyi, fırsat varken, derhal yaptırmalı değil midir

Unutulmasın, insanların en fazla eşit oldukları organları mideleridir.. Padişahın midesi ile yoksul bir kişinin midesinin istekleri arasında, -hastalık halleri dışında..- bir fark yoktur..

Ve... Gelelim, bir diğer sancılı meselemize..

Bu 'ahlâksız güruh'la ortak değerlerimiz nedir; söyler misiniz

Günlerdir, ülkeyi yeniden karıştırmak isteyenler meydanlarda..

Hem de 'hak-hukuk adalet' gibi sloganlarla.. Müslüman halkımızın büyük kesimlerinin, 30 seneye yakın zamandır desteklediği ve onun elinden sunulan hizmetlerden büyük çapta memnun olduğunu bütün genel seçimlerde ve Başkanlık seçiminde göstermiş olduğu Tayyip Bey hakkında, 'Kaatil, diktatör, direniş kazanacak..' gibi laflarla bile yetinmeyip, öyle alçakça, şerefsizce- namussuzca lafları, telaffuz ediyorlar ki, erkek-kız, on binlerin ağzından âdeta kanalizasyon akıyor, ve bunları işitmek bile dehşet verici..

Niye mi bu itirazlar

Efendim, İBB Belediye Başkanı hakkında, 'Yolsuzluk yapmış olsa bile, yargılama yapılamaz..'