Önce, son günlerde bazı cemaat çevrelerinde çokça tartışılan bir konuya değinelim.. Miladî-19. YY'ın son demlerinde, Osmanlı dönemimizin alenî materyalistlerinden Baha Tevfik, Beşir Fuad, Tevfik Fikret gibi isimler ve de adını yazarak yazımı kirletmek istemediğim bir diğeri, Nurullah Ataç, O. N. Çerman, İ. Öktem, Aziz Nesin, vs.. Bu isimler Allah'a inanmadıklarını alenen söylediler ve inanmadıkları bir dinin icaplarına göre cenaze töreni istemediklerini söylediler ve öyle gittiler. Malûm birisinin cenazesi üstüne ise, namaz gerekmediğine 'devletliler'ce karar verilmiş ama, kız kardeşi, 'Ben ağabeyimi namazsız göndertmem!' diye feryatlara gark olmuş, 8-10 kişi, hemen bir araya gelip cenaze namazının kılındığı iddia olununca konu kapanmıştı.. Önceleri, bir şiirinde, 'Bu türlü dinsizlik diyanetimdir benim..' diye, mısralar yazan, ama, ömrünün son demlerinde 'Allah Bir..' diye bir kitap yazdığı için iman tazelediği kabul edilen Hasan Âli Yücel ise, en azından o son yönelişiyle musalla taşından sessizce yeni yolculuğuna çıkmıştı..
Bu vesileyle bir başka hadiseyi de -ülkenin hangi merhalelerden geçtiğinin anlaşılması açısından- hatırlatmakta fayda olsa gerek..
Bir zamanlar, 1969'da, Temyiz (Yargıtay) Mahkemesi Başkanı olan İmran Öktem isimli kişi de, 'Allah inancı'nı hafife alan bir konuşma yapınca; Müslümanlardan bir grup, bu kişinin ölümünde cenaze namazını kılmayacaklarını açıkladılar, gazetelere yansıyacak şekilde.. (Ülkede henüz TV yayını yoktu ve bilinmiyordu.) Ve bu açıklama geniş bir kabulle karşılandı
Söz konusu kişi ölünce, cenazesini getirdiler Ankara -Maltepe Camiine.. O cenaze törenine İsmet Paşa ve bir çok general ve diğer subaylar da gelmişlerdi.. Kemalistlerce bir kural haline getirilmiş laik usûl gereğince, kenara çekilip, namazdan çıkan cemaatin, cenaze namazı kılmasını seyredeceklerdi.. Ama cemaat gelmiyordu tabut başına..
Cemaatin dağılması ve çekip gitmesi karşısında İsmet İnönü küplere binmişti âdeta.. Bağırmaya başlamıştı. Etrafındaki generaller de tabancalarını çekmişler, cenaze namazı kılmaları için, cemaati zorla tabutun başına getirmeye çalışıyorlardı.. Bir hayli karışıklıktan sonra, hatırımda kaldığına göre, silah zoruyla oluşturulan 30-40 kişilik bir cemaate cenaze namazı kıldırılmıştı.
Ondan sonra 'taife-i laicus' medyası ve malûm güç odakları tarafından, günler-haftalar boyu ne korkunç irtica yaygaraları koparılmıştı; anlatılsa yeni nesiller inanmakta zorlanırlar..
Müslüman insanların da elbette bir takım hataları, yanlışları veya günahları olabilir.. Ama, İslam'ı alenen, açık beyanlarla reddetmemiş kimselerin cenazeleri ya da kimliği bilinmediği halde, cenaze namazı kılması için Müslümanların önüne getirilen kimseler hakkında hüsn-i zanna göre davranılması tavsiye olunmuştur. Elbette bazı kimselerin cenaze namazının Hz. Peygamber (S) tarafından kılınmadığı da bildirilmiştir.
Her cenazenin, hal-i hayatındayken çok günahkâr ya da tertemiz olduğu şeklinde kanaatler yürütülmesi insanların değerlendirme kıstaslarına göre farklı olabilir.. Hani, 100 yıl öncelerin büyük ediplerinden Süleyman Nazif'in bir yakınması meşhurdur: O, herkesi ağır şekilde suçlayan ve kitabında hemen herkesin itikadı açıdan çok tehlikeli noktalara gittiğini yazan bir zata yazdığı notta; 'Üstadım, kitabını okudum.. Tekfir edilmedik ve edilmeyecek kimseyi bırakmamışsın.. Her halde, huzûr-i İlâhî'ye varınca, ki: 'Yâ Rab, senin dininin anlaşılması için, tekfir etmedik kimse bırakmadım ve senin huzuruna tek mümin olarak geldim!.' diyeceksin..' der.
Evet, İslâm diniyle ve onun hükümleriyle ve de Müslümanlarla alenen mücadeleye girmiş kimselerin cenazeleri yine de cenaze namazlarının kılınması için, Müslümanların önüne getirilirse.. Müslümanlar da elbette duvar gibi hissiz kalmayıp, onlar karşısında tavırlarını belirlerler.. Ama, orada bile, o gibi kimseler, geride kalanlarına ibret almalarını tavsiye eden bir hatıra bırakmış sayılabilir.. Yoksa, musalla taşına getirilen herkesin tertemiz ve günahsız olduğu düşünülemez. Suçsuz ve günahsız olarak huzur-i ilâhîye çıkacak olanlar ancak Peygamberler ve -şer'an- rüşd yaşına gelmemiş çocuklardır. Onlar için rahmet niyaz olunmasına da gerek yoktur. Çünkü, onlar zaten rahmet olarak gönderilmişlerdir.