Bu zorbalar güruhu hep ve her yerde pusudalar; onlara pabuç bırakılacak mı
'İçişleri Komisyonu'nun çalışmalarına katılmak üzere Meclis'e gelen İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'yı engellemek için 50'yi aşkın CHP'li ve fiilen müttefik oldukları diğer milletvekillerinin fiziki saldırılarını yansıtan haber filmini esefle seyrettim.
Bu gibiler, o saldırganlıklarıyla Meclis'e yanlışlıkla girdiklerini zımnen itiraf eden sokak kabadayıları durumundaydılar..
Meclis'te hatta ölümle bile biten nice kavgalar da görülmüştü; ama, 'icra yürütme Hükümet gücünün Meclis çalışmalarından böylesine bir zorbalıkla engellenmeye çalışılması, ilk kez yaşanıyor herhalde..
1967'lerde dönemin İçişleri Bakanı Faruk Sükan, -nerede yazıldığı belirlenemeyen bir komünist bildirisinin- Meclis'te bulunması muhtemel bir daktilo tarafından yazılmış olduğu ihtimaliyle- Meclis'te 'arama' yaptırınca, zamanın CHP Lideri İsmet İnönü'nün, 'Eşkıya'nın bu gece ne yapacağı belli olmaz.. Meclis'in dokunulmazlığı çiğnenmiştir!' diyerek o konuyu, aylarca gündemde tuttuğunu hatırladım.
Evvelki akşam Meclis'te yaşananlar eğer, -hele de- İnönü'nün bir Bakanı'na karşı yapılsaydı, tepkisi, en hafif deyimi, herhalde, sık kullandığı sıfatlarla, 'Haytalar, haramiler..' şeklinde olurdu..
O 'hayta'ların kuşatmaları sırasında neredeyse 'ezilme' tehlikesi bile geçiren Yerlikaya'nın soğukkanlılığını yine de yitirmemesi takdire şayandı, ama, o kargaşada, bir de kimin yaptığı belli olmayacak şekilde, meselâ bir bıçaklama olsaydı, ne olurdu, düşünülemiyor mu
Böyleyken, muhalefet milletvekillerinin bu 'aymaz'lığının eleştirilmesine karşı çıkan bir takım ekran yorumcularının, fanatik bir tarafgirlikle, izleyicileri 'kör' yerine koyması ise, daha bir 'haytalık' olsa gerek..
'Yerlikaya'ya filan milletvekili'nin bir şey sormak istemesi üzerine', onun da, 'Komisyona gel, orada konuşalım..' demesini bile, 'Meclis denetiminden kaçmak' şeklinde diline dolayan yorumcuların feryatları, 'gerçeklerin millete nasıl çarpıtılarak sunulduğu' açısından ibretliktir..
Bu gibi çirkinlik ve zorbalıkları hangi taraf veya kim yaparsa yapsın, ülkeyi huzursuzluğa sürüklemek istediklerini ortaya koymuş ve lânetle anılmayı hak etmiş olurlar..
Bu vesileyle bir noktayı da işaretleyelim.. Babanın oğlu olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan küçük bir parti başkanının, dün kendisini ziyarete gelen 'DEM'lilerle aynı görüş birliği içinde oldukları'nı söylemesi ilginçti; işbirlikleri, hayırlı olsun..
VE, BİR 'NECÎS' VARLIĞIN ARDINDAN..
Türkiye, Nisan-1999 seçimleriyle, İstanbul'dan -Erbakan'ın Fazilet Partisi'nden- milletvekili seçilen Merve Kavakçı'nın Meclis'e, gayet tabiî olarak, inancının gereği olan örtüyle girmesi üzerine, 'Burası Devlet'e meydan okuma yeri değildir.. Bu kadına haddi bildirilmelidir!' diye tepinen bir ünlü siyasetçiyi de görmüş ve Merve Hanım, -bırakalım Milletvekilliğini-; vatandaşlıktan bile atılmış ve o dönemin Danıştay Başkanı, 'Bu atılma kararının istisnai bir uygulama olduğu ve başkalarının da korkuya kapılmamaları' yolunda bir açıklama bile yapmıştı.
İlginçtir, o sıralarda 85 yaşlarında olan ünlü tarihçi H. İnalcık, kendisiyle yapılan 'nehir söyleşi' türü bir yayında, o konudaki bir soruya cevap verirken, 'Bülent bey o konuyu niye o kadar büyüttü ki.. Halbuki, bir polis çağırıp, 'Şu kadını atın buradan!..' der ve mesele kapanırdı.' diyecek kadar 'Kemalist-radikal!' bir tavır sergilemişti.
O günlerde yine 85 yaşlarında, bir 'madam' da vardı.. Geçen hafta 110 yaşında ölmüş..
Kemalist-laiklerin sergilediği diktatöryal dayatmalarının ortaya çıkardığı söz konusu derin sosyal gerilim sırasında, 85 yaşındaki ve 'mâtûhiyet' demans' alâmetleri de gösteren o 'madam', o jakobenist tepeden inmeci dayatmacılıkta ötekilerden geride kalmamak için Müslüman hanımların örtüleri üzerine en çirkin ve ahlâksız benzetmelerle saldırıya geçmişti.
Şimdi, o 'madam'ın ölmesi üzerine, bugünün Turizm Bakanı o zaman neredeydi veya hangi saftaydı ki, henüz 25 sene önceki o azgın ve ahlâksızca saldırılardan habersizmişçesine, onu yere-göğe sığdıramayan mesajlar yayınladı.. Esef edilecek bir durum...